Savaşın Arka Planı: Çanakkale Cephesi Neden Açıldı?
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın Konumu
Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti, Avrupa’nın büyük güçleri arasında artık zayıf bir imparatorluk olarak görülüyordu. Yüzyıllardır süren toprak kayıpları, ekonomik borçlar ve siyasi baskılar Osmanlı’yı savaşın eşiğine getirmişti. 1914’te savaş patlak verdiğinde Osmanlı başlangıçta tarafsız kalmayı tercih etti. Ancak Almanya’nın güçlü bir müttefik arayışı ve Osmanlı’nın da kaybettiği saygınlığı geri kazanma isteği, iki devleti yakınlaştırdı. Ekim 1914’te Osmanlı’nın savaşa girişiyle birlikte, savaşın coğrafyası bir anda genişledi. Bu karar, özellikle İngiltere açısından beklenmedik bir gelişmeydi.
Osmanlı’nın savaşa katılması, İngiltere’nin Orta Doğu’daki çıkarlarını doğrudan tehdit etti. İngiltere, Süveyş Kanalı ve Hindistan yolunun güvenliği konusunda son derece hassastı. Osmanlı’nın savaş ilanı, bu stratejik güzergâhın risk altına girmesi anlamına geliyordu. Ayrıca Osmanlı’nın “cihad-ı ekber” ilanı, İngiltere’nin sömürgelerindeki Müslüman nüfus üzerinde potansiyel bir etki yaratabilirdi. Bu nedenle İngiltere, Osmanlı’yı kısa sürede etkisiz hale getirmek ve boğazları kontrol altına almak için planlar yapmaya başladı. Bu planların merkezinde ise Çanakkale Boğazı vardı.
Sakarya Savaşı Gerçekten 22 Gün 22 Gece mi Sürdü?
Türkler Anadolu'ya Ne Zaman Kesin Olarak Yerleşti?
Osmanlı'da Kullanılan İlk Tüfek Ne Zamandı?
İngiltere’nin Genel Savaş Stratejisi
İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’na “deniz üstünlüğü” ilkesine dayanarak girmişti. Kraliyet Donanması dünyanın en güçlü filosuna sahipti ve savaşın kısa sürede Almanya’nın teslim olmasıyla biteceğine inanılıyordu. Ancak Batı Cephesi’nde yaşanan uzun süreli siper savaşları, İngiltere’nin hesaplarını altüst etti. Fransa topraklarında aylarca süren çatışmalar, büyük kayıplara yol açtı ve İngiliz kamuoyunda moral bozukluğu yarattı. Bu noktada İngiltere’nin stratejik düşüncesi değişti: Avrupa’daki kilitlenmiş cepheleri aşmak için farklı bir yön, “yan cephe” açılmalıydı. Bu yön, Osmanlı topraklarıydı.
İngiltere, Osmanlı’yı savaş dışına itmenin Avrupa’daki dengeyi değiştireceğini düşündü. Osmanlı’nın elindeki boğazlar, hem askeri hem de ekonomik açıdan büyük önem taşıyordu. İngiliz savaş planlamacılarına göre Çanakkale Boğazı geçilirse, İstanbul ele geçirilecek ve Osmanlı Devleti savaş dışı kalacaktı. Böylece Almanya’nın güney cephesi açılacak, Rusya’ya doğrudan yardım hattı sağlanacaktı. Bu fikir, özellikle İngiltere’nin siyasi çevrelerinde büyük destek gördü. İngilizler için Çanakkale yalnızca bir cephe değil, Avrupa’daki çıkmazı kırmanın anahtarıydı.
Boğazların Jeopolitik Önemi
Çanakkale Boğazı, tarih boyunca büyük güçlerin ilgisini çeken bir stratejik geçit olmuştur. Marmara Denizi’ni Ege’ye bağlayan bu dar su yolu, Karadeniz’e açılan kapının da anahtarıdır. İngiltere açısından boğazların önemi, yalnızca Osmanlı’yı kontrol etmekle sınırlı değildi. Rusya, savaş boyunca İngiltere’nin müttefiki konumundaydı; ancak kuzeydeki donmuş limanlar nedeniyle yardım alamıyordu. Boğazlar açıldığında, Akdeniz üzerinden Karadeniz’e giden bir ticaret ve yardım hattı kurulacaktı. Bu, İngiltere’nin müttefikine doğrudan destek vermesini sağlayacaktı.
Boğazların bir diğer önemi ise siyasi semboldü. Çanakkale, Osmanlı başkenti İstanbul’un kapısıydı. İngiltere için İstanbul’un ele geçirilmesi, yalnızca bir askeri başarı değil, tüm dünyaya “Britanya İmparatorluğu’nun gücü”nü gösteren bir mesaj olacaktı. Bu nedenle boğazların ele geçirilmesi, İngiliz hükümetinde bir tür prestij meselesine dönüştü. “İstanbul’a giden yol Çanakkale’den geçer” anlayışı, savaş planlarının merkezine oturdu. Bu stratejik hırs, ilerleyen süreçte İngiltere’nin neden bu kadar ısrarcı olacağının temel nedenlerinden biri olacaktı.
2. Dünya Savaşı'nda Kullanılan En Garip Silahlar Nelerdir?
Sümerlerin Neden Uzaylılarla Bağlantılı Olduğu Düşünülür?
Tarihte En Çok Yanlış Bilinen 10 Olay
Müttefiklerin “Kısa Zafer” Hayali
1915 yılının başında İngiltere, Fransa ile birlikte Çanakkale harekâtı planını hazırladı. Planın temelinde, savaşın birkaç hafta içinde sonuçlanacağı inancı vardı. İngilizler, Osmanlı ordusunu zayıf, donanmasını yetersiz, yönetimini dağınık olarak değerlendiriyordu. Bu önyargı, İngiltere’nin en büyük yanılgılarından biri oldu. Müttefikler, güçlü donanmalarıyla birkaç gün içinde boğazları geçip İstanbul’a ulaşabileceklerini düşünüyorlardı. Bu plan, “kısa savaş” hayalinin bir yansımasıydı.
İngiltere’nin Çanakkale’ye yönelmesinde ekonomik etkenler de önemliydi. Savaş uzadıkça maliyetler artıyor, halkın desteği azalıyordu. Hızlı bir zafer, İngiliz kamuoyunun moralini yükseltecek ve hükümete siyasi güç kazandıracaktı. Ayrıca Osmanlı’nın devre dışı kalması, Orta Doğu petrolleri üzerindeki kontrolü de kolaylaştıracaktı. Kısacası, İngiltere Çanakkale’de yalnızca askeri bir başarı değil, siyasi ve ekonomik bir kazanç da hedefliyordu.
Sonuç olarak Çanakkale Cephesi, İngiltere’nin savaşın kaderini kısa sürede değiştirme umuduyla açtığı bir cepheydi. Ancak bu plan, ilerleyen aylarda tarihin en kanlı ve stratejik açıdan en zorlu savaşlarından birine dönüşecekti. İngiltere, bu cephede yalnızca Osmanlı’yla değil, kendi hatalı beklentileriyle de savaşacaktı. Ve işte bu noktadan sonra, “neden bu kadar ısrarcıydılar?” sorusunun cevabı, hem askeri hem psikolojik yönleriyle şekillenmeye başlayacaktı.
İngiltere’nin Çanakkale Planı: Hedefler ve Beklentiler
Rusya’ya Yardım Ulaştırma Gerekçesi
Çanakkale Cephesi’nin açılmasının temelinde yatan nedenlerden biri, İngiltere’nin müttefiki Rusya’ya yardım ulaştırma arzusuydu. 1914-1915 kışında Rusya, Doğu Cephesi’nde büyük kayıplar vermişti. Almanya ve Avusturya-Macaristan orduları karşısında zorluk çeken Ruslar, cephane ve malzeme sıkıntısı içindeydi. Kuzey limanları buz tuttuğu için Karadeniz üzerinden yardım gönderilemiyordu. İngiltere’nin çözümü, Akdeniz’den boğazlar yoluyla Karadeniz’e geçmekti. Eğer Çanakkale Boğazı ele geçirilirse, İngiliz ve Fransız gemileri Rusya’ya doğrudan mühimmat ve gıda yardımı götürebilecekti. Bu fikir, hem stratejik hem de diplomatik açıdan büyük önem taşıyordu.
Ancak bu gerekçe yalnızca savaşın askeri boyutunu kapsıyordu. İngiltere için Rusya’ya yardım ulaştırmak, aynı zamanda müttefikler arasındaki güveni pekiştirmek anlamına geliyordu. Rusya, savaşın yükünü en ağır biçimde taşıyan taraflardan biriydi ve desteğin gecikmesi halinde savaş dışı kalma ihtimali vardı. İngiltere, Rusya’nın desteğini kaybetmekten endişe ediyordu. Bu nedenle Çanakkale Boğazı’nın açılması bir nevi “müttefik bağlılığı testi” haline geldi. Boğazlar geçilirse Rusya ayakta kalacak, Almanya güneyden sıkıştırılacaktı. İngiltere bu nedenle Çanakkale’ye yalnızca bir deniz harekâtı olarak değil, savaşın tüm dengelerini değiştirecek bir stratejik hamle olarak baktı.
Osmanlı’yı Savaş Dışına Itme Amacı
İngiltere’nin Çanakkale’ye yönelmesinin bir diğer temel nedeni, Osmanlı Devleti’ni tamamen savaş dışına itmektir. 1914’te Osmanlı’nın savaşa girişiyle birlikte, Orta Doğu’daki İngiliz çıkarları büyük bir tehdit altına girdi. İngiltere, Hindistan ve Mısır gibi sömürgelerinde milyonlarca Müslüman nüfus barındırıyordu. Osmanlı’nın “cihad” çağrısı, bu bölgelerde potansiyel bir ayaklanma riski yaratmıştı. Bu nedenle İngiliz hükümeti, Osmanlı’yı hızlı bir şekilde etkisiz hale getirmenin zorunlu olduğuna inanıyordu. Çanakkale Boğazı’nın geçilmesiyle İstanbul’un düşmesi, Osmanlı’nın savaş iradesini tamamen kıracaktı.
Osmanlı Devleti savaş dışı kalırsa, Almanya’nın güney kanadı açıkta kalacaktı. Bu da İngiltere için stratejik bir avantaj anlamına geliyordu. Ayrıca Osmanlı’nın kontrol ettiği topraklar üzerindeki enerji kaynakları, özellikle Irak petrolleri, İngiliz çıkarları için büyük önem taşıyordu. İngiltere, Orta Doğu’yu savaş sonrası düzeninde kendi etki alanına dahil etmek istiyordu. Bu nedenle Çanakkale Seferi, bir anlamda geleceğin Orta Doğu haritasını şekillendirecek bir hamleydi. İngiltere, yalnızca bir cephe açmıyor, imparatorluğunun geleceğini garanti altına almaya çalışıyordu.
“Doğu Sorunu” ve Britanya İmparatorluğu’nun Hesapları
19. yüzyıldan itibaren Avrupa siyasetinde “Doğu Sorunu” kavramı, Osmanlı topraklarının paylaşılması üzerine şekillenmişti. İngiltere, Osmanlı’nın çöküşü halinde bu toprakların kime kalacağını dikkatle izliyordu. Ancak Osmanlı’nın Almanya ile ittifak yapması, İngiltere açısından büyük bir jeopolitik kriz anlamına geldi. Çünkü bu durumda Almanya, hem Akdeniz’de hem de Orta Doğu’da nüfuz sahibi olabilirdi. İngiltere, bu tehlikeyi önlemek için Osmanlı’yı etkisiz hale getirmeyi zorunlu gördü.
Britanya İmparatorluğu için Çanakkale’nin kontrolü, yalnızca Osmanlı’ya karşı değil, Almanya’ya karşı da bir üstünlük simgesiydi. Eğer boğazlar geçilirse, İngiltere imparatorluk tarihindeki en büyük stratejik hamlelerinden birini gerçekleştirmiş olacaktı. İstanbul’un ele geçirilmesi, Avrupa’daki tüm dengeleri altüst ederdi. Bu nedenle İngiltere, Çanakkale Cephesi’ni bir “fırsat savaşı” olarak gördü. Zafer kazanılırsa savaşın süresi kısalacak, imparatorluğun prestiji yükselecekti. Bu düşünce, İngiltere’nin ısrarını besleyen temel psikolojik motivasyonlardan biriydi.
Winston Churchill’in Rolü ve Siyasi Baskılar
Çanakkale Seferi’nin en güçlü savunucularından biri, dönemin İngiliz Donanma Bakanı Winston Churchill’di. Churchill, deniz üstünlüğüne büyük inanç besliyordu ve bu seferin tarihe geçecek bir zafer olacağına inanıyordu. Ona göre donanma, birkaç hafta içinde boğazı geçebilir ve Osmanlı’yı çökertebilirdi. Ancak bu fikir, hem hükümet içinde hem de ordu komutanları arasında tartışmalara yol açtı. Kara harekâtı planlanmadan denizden bir saldırının riskli olduğu uyarıları yapıldı. Buna rağmen Churchill, planı uygulamaya koydu. Çünkü İngiliz kamuoyunda hızlı bir zafer beklentisi artmıştı ve hükümet üzerindeki siyasi baskı büyüyordu.
Churchill’in ısrarı, aslında İngiltere’nin genel stratejisinin bir yansımasıydı. Savaşın uzaması, ekonomik yükü artırıyor, halkın sabrını tüketiyordu. Hızlı bir zafer, hem siyasi hem moral açıdan büyük kazanç sağlayacaktı. Çanakkale Seferi bu nedenle bir “riskli umut” haline geldi. İngiltere, başarısız olma ihtimalini göz ardı etti. Planın başarısızlıkla sonuçlanması ise yalnızca askeri değil, siyasi bir kriz yarattı. Churchill görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Ancak Çanakkale Cephesi, İngiltere’nin tarih sahnesinde neden bu kadar ısrarcı davrandığını anlamak için en net örneklerden biri olarak kaldı.
Sonuç olarak İngiltere’nin Çanakkale planı, birbirine bağlı stratejik, ekonomik ve psikolojik nedenlerin birleşimiydi. Boğazları geçmek yalnızca bir hedef değil, Britanya İmparatorluğu’nun gücünü yeniden kanıtlama arzusuydu. Ancak bu ısrar, ilerleyen dönemde İngiltere’ye büyük kayıplar, politik sarsıntılar ve derin bir tarihsel pişmanlık getirecekti.
Israrın Bedeli: Başarısızlıklar, Kayıplar ve Stratejik Hatalar
Deniz Harekâtındaki Yenilgi ve Dar Boğaz Gerçeği
İngiltere’nin Çanakkale’deki ilk planı, yalnızca deniz gücüyle boğazı geçmekti. Kraliyet Donanması, Fransa’nın desteğiyle birlikte tarihin en güçlü deniz kuvvetlerinden birini toplamıştı. 18 Mart 1915 sabahı başlatılan harekât, İngiltere’nin deniz üstünlüğüne olan güveninin bir göstergesiydi. Ancak İngiliz komutanlar, boğazın savunmasının ne kadar güçlü olduğunu hafife almışlardı. Osmanlı’nın kıyı topçuları, bataryalar ve özellikle boğaz sularına döşenen mayın hatları, donanmanın ilerlemesini neredeyse imkânsız hale getirdi. Bu mayınların büyük kısmı, gece boyunca Osmanlı deniz kuvvetlerince gizlice döşenmişti.
18 Mart günü sabah saatlerinde başlayan topçu atışları öğlene kadar sürdü. İngiliz ve Fransız gemileri boğazın dar kesimlerinden geçmeye çalıştı, ancak art arda patlayan mayınlar, savaşın gidişatını değiştirdi. “Bouvet”, “Irresistible” ve “Ocean” gibi büyük savaş gemileri birkaç saat içinde battı. İngiltere’nin donanması 600’den fazla denizci kaybetti. Bu ağır kayıplar, İngiltere’nin moralini derinden sarstı. Donanma komutanları geri çekilmek zorunda kaldı. İngiltere’nin denizden kolay zafer planı, Çanakkale’nin dar sularında son bulmuştu. Bu başarısızlık, “kısa zafer” hayalini tamamen ortadan kaldırdı.
Bu aşamada İngiltere’nin elinde iki seçenek kalmıştı: ya boğazı kara birlikleriyle destekleyerek savaşın yönünü değiştirmek ya da tamamen geri çekilmek. Ancak ikinci seçenek, hem hükümet hem de kamuoyu açısından kabul edilemezdi. İngiltere, tüm dünyaya meydan okuduğu bir cepheden yenilgiyle dönemezdi. Bu nedenle kara harekâtı kaçınılmaz hale geldi. İşte İngiltere’nin “ısrarı” bu noktada somutlaştı: denizde kaybedilen itibar, karada kazanılmalıydı.
Kara Harekâtı: Gelibolu’nun Cehenneme Dönüşü
İngiltere’nin kara çıkarması 25 Nisan 1915 sabahı başladı. Hedef, Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yaparak boğazın savunma hatlarını arkadan çevirmekti. Ancak İngiliz ordusu, coğrafyanın zorluğunu ve Osmanlı askerinin direncini yeterince hesaba katmamıştı. Anzak birlikleri (Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri) yanlış bölgeye çıkarma yaptı. Keskin yamaçlar, dar vadiler ve doğal engeller, ilerlemeyi imkânsız hale getirdi. Osmanlı savunması ise şaşırtıcı derecede güçlüydü. Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19. Tümen, kritik anlarda cepheye müdahale ederek İngiliz ve Anzak birliklerinin ilerlemesini durdurdu.
Çatışmalar kısa sürede siper savaşına dönüştü. İngiliz askerleri, Gelibolu’nun kavurucu güneşi altında, susuzluk ve hastalıklarla boğuşmaya başladı. Siperler arası mesafe yer yer yalnızca birkaç metreyeydi. Günlerce süren topçu bombardımanları ve süngü hücumları, iki taraf için de büyük kayıplara yol açtı. İngiliz ordusu ilerleyemediği gibi, ağır kayıplar vermeye devam etti. 1915’in yaz aylarında sıtma ve dizanteri salgınları başladı. Hastalık, mermilerden daha fazla can aldı. İngiliz ordusu, yalnızca Türk direnişiyle değil, doğayla da savaşmak zorunda kaldı.
Kara harekâtı boyunca İngiltere, cepheye sürekli yeni birlikler göndermesine rağmen stratejik bir ilerleme sağlayamadı. Arıburnu, Seddülbahir ve Anafartalar bölgelerinde yapılan her saldırı, Osmanlı’nın karşı taarruzlarıyla sonuçsuz kaldı. Bu durum, İngiltere’yi bir çıkmaza soktu. Artık savaşın yönü değişmeyecek gibi görünüyordu, ancak İngiliz hükümeti geri çekilmeyi hâlâ düşünmüyordu. Çünkü Çanakkale, askeri bir hedeften çok, bir prestij mücadelesine dönüşmüştü.
İstihbarat Yanılgıları ve Coğrafyanın Etkisi
İngiltere’nin Çanakkale Cephesi’nde başarısız olmasının en önemli nedenlerinden biri, istihbarat hatalarıydı. İngiliz komutanları, Osmanlı ordusunun sayısını ve savunma gücünü ciddi biçimde hafife aldı. Harekât öncesi yapılan keşiflerde yanlış haritalar kullanıldı; arazinin yapısı tam olarak bilinmiyordu. Gelibolu’nun engebeli yapısı, İngiliz birliklerinin ilerlemesini engelledi. Ayrıca Osmanlı ordusunun moral üstünlüğü ve savunmadaki kararlılığı, İngiliz istihbarat raporlarında öngörülmemişti.
Coğrafi şartlar da İngiltere’nin en büyük düşmanlarından biri oldu. Yarımada, dar alanlara sıkışmış birlikler için tam bir tuzaktı. Donanmanın topçu desteği bile zaman zaman kendi birliklerine zarar veriyordu. İngiliz mühendisleri, siper kazmakta zorlanıyor, su ve erzak taşımak için yeterli lojistik hat oluşturamıyordu. Osmanlı ordusu ise bölgeyi iyi tanıyor, ikmal hatlarını kısa sürede organize edebiliyordu. İngiltere’nin güçlü donanması bu arazide işe yaramadı; savaş artık tamamen yıpratma mücadelesine dönüşmüştü.
Neden Geri Çekilemediler? “Prestij Meselesi” Unsuru
1915’in sonlarına gelindiğinde İngiltere’nin Çanakkale’de başarı şansı kalmamıştı. Ne denizde ne karada belirgin bir üstünlük elde edebilmişlerdi. Buna rağmen İngiltere, cepheyi kapatma kararını kolay veremedi. Çünkü bu geri çekilme, yalnızca askeri bir yenilgi değil, imparatorluk prestijinin sarsılması anlamına gelecekti. İngiltere’nin dünya üzerindeki “yenilmez güç” imajı zedelenemezdi. Bu nedenle cepheye asker ve mühimmat gönderilmeye devam edildi. Ancak kayıplar her geçen gün arttı. Gelibolu Yarımadası’nda yaklaşık 250.000 İngiliz, Anzak ve Fransız askeri hayatını kaybetti ya da yaralandı.
İngiliz hükümeti için Çanakkale, artık bir “geri dönüşsüz kumar” haline gelmişti. Geri çekilmek, savaşın siyasi sonuçlarını da beraberinde getirecekti. Ancak 1916’nın başında gerçekler kabul edildi: cephe tutulamayacaktı. Aralık 1915’te başlayan geri çekilme operasyonu, Ocak 1916’da tamamlandı. Bu geri çekilme, İngiltere’nin savaş tarihindeki en ağır prestij kayıplarından biri olarak kayıtlara geçti. İngiltere, Çanakkale’de yalnızca askerlerini değil, imparatorluğunun “yenilmezlik” algısını da kaybetti.
Sonuç olarak İngiltere’nin Çanakkale’deki ısrarı, tarihin en pahalı stratejik hatalarından biriyle sonuçlandı. Deniz üstünlüğüne olan aşırı güven, istihbarat eksikliği ve geri çekilme konusundaki siyasi korkular, İngiltere’yi felakete sürükledi. Çanakkale, İngiliz tarihinin dönüm noktalarından biri haline geldi — çünkü bu savaş, bir imparatorluğun gururunun askerlerinden daha ağır bir bedel ödediği bir savaştı.
Çanakkale Israrının Sonuçları ve Tarihsel Yansımalar
İngiltere’nin İç Siyasetinde Çanakkale Etkisi
Çanakkale Seferi’nin başarısızlıkla sonuçlanması, İngiltere’nin iç siyasetinde büyük bir sarsıntı yarattı. Savaşın başında “deniz gücüyle zafer” vaadinde bulunan hükümet, kamuoyunun sert eleştirilerine maruz kaldı. Özellikle Winston Churchill, deniz harekâtının mimarı olarak ağır eleştirilere hedef oldu. Churchill istifa etmek zorunda kaldı ve uzun süre siyasi hayatta itibar kaybı yaşadı. İngiliz basını, Çanakkale yenilgisini “imparatorluğun utancı” olarak nitelendirdi. Halkın savaş konusundaki morali sarsıldı; hükümetin savaş yönetimine güven azaldı. Bu durum, sonraki yıllarda İngiltere’nin askeri kararlarında daha temkinli davranmasına yol açtı.
Çanakkale’nin İngiltere için yarattığı bir diğer etki, savaşın genel stratejisinin değişmesiydi. Müttefikler artık kısa sürede zafer elde etme hayalinden vazgeçti. İngiltere, Batı Cephesi’ndeki uzun soluklu siper savaşlarına ağırlık vermek zorunda kaldı. Ayrıca İngiltere’nin savaş bütçesi büyük ölçüde sarsıldı. Çanakkale Seferi’nin maliyeti, yüz binlerce askerin hayatına mal olmanın ötesinde, milyarlarca sterlinlik bir ekonomik yük getirdi. Bu da savaşın sonraki döneminde İngiltere’nin kaynaklarını sınırladı. Kısacası, Çanakkale yenilgisi İngiltere’nin yalnızca askeri gücünü değil, siyasi istikrarını da derinden etkiledi.
Osmanlı ve Türk Direnişinin Güçlenmesi
İngiltere için Çanakkale bir felaketse, Osmanlı açısından tam bir diriliş sembolüydü. Savaş boyunca İngilizlerin tüm deniz ve kara gücüne karşı gösterilen direniş, Osmanlı ordusuna büyük bir moral kazandırdı. Çanakkale Zaferi, “hasta adam” olarak görülen bir imparatorluğun hâlâ ayakta olduğunu dünyaya gösterdi. Bu zafer, Osmanlı ordusunun moralini yükselttiği gibi, halkın da yeniden güven kazanmasını sağladı. “Çanakkale Geçilmez” sözü, yalnızca bir askeri başarıyı değil, bir milletin onurunu simgeledi.
Çanakkale’de gösterilen savunma başarısı, ilerleyen yıllarda Millî Mücadele’nin ruhunu da besledi. Cephede görev yapan birçok subay, daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda önemli roller üstlendi. Bu savaş, Mustafa Kemal’in askerî dehasını ilk kez geniş çapta ortaya koyduğu cephe oldu. İngiltere’nin Çanakkale’deki ısrarı, farkında olmadan Türk milletinin direniş azmini güçlendirdi. Bu açıdan bakıldığında, İngiltere’nin Çanakkale’deki başarısızlığı, Türkiye’nin bağımsızlık yolculuğunun başlangıç noktalarından biri haline geldi.
Dünya Siyasetinde Güç Dengelerinin Değişimi
Çanakkale Savaşı’nın sonuçları yalnızca Osmanlı ve İngiltere ile sınırlı kalmadı. Bu savaş, dünya siyasetinde yeni dengelerin oluşmasına neden oldu. Rusya, İngiltere’den beklediği yardımı alamadığı için cephelerde büyük kayıplar vermeye devam etti. Bu durum, 1917’de patlak verecek olan Rus Devrimi’nin zeminini hazırladı. İngiltere, Çanakkale’deki başarısızlığıyla dolaylı olarak müttefikinin çöküşüne zemin hazırlamış oldu. Böylece savaşın genel seyri değişti; Almanya’nın yükü azaldı, savaş uzadı.
İngiltere’nin başarısızlığı, sömürgelerde de yankı buldu. Hindistan, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde, Çanakkale’de verilen büyük kayıplar ulusal kimlik bilincini güçlendirdi. Özellikle Anzak birliklerinin yaşadığı trajedi, bu ülkelerde bağımsızlık duygusunu tetikledi. Avustralya ve Yeni Zelanda’da her yıl anılan “Anzak Günü”, bu savaşın ulusal hafızadaki yerinin bir göstergesidir. Böylece İngiltere’nin Çanakkale’deki ısrarı, kendi imparatorluğu içinde bile farklı siyasi sonuçlara yol açtı.
“Çanakkale Geçilmez” Gerçeğinin İngiltere Üzerindeki İzleri
İngiltere için Çanakkale, askeri tarihin en ağır derslerinden biri olarak kaldı. Bu savaş, teknoloji ve donanım üstünlüğünün her zaman zafer getirmediğini kanıtladı. İngiliz tarih yazımında Çanakkale Seferi uzun yıllar boyunca tartışma konusu oldu. Bazı çevreler, başarısızlığın nedenini kötü planlamada, bazıları ise siyasetin orduya baskı yapmasında gördü. Ancak üzerinde uzlaşılan nokta şuydu: İngiltere, Çanakkale’de yerel direnişin gücünü ve coğrafyanın belirleyici etkisini hafife almıştı.
“Çanakkale Geçilmez” ifadesi, İngiltere açısından yalnızca bir yenilginin değil, bir dersin sembolü oldu. Savaşın ardından İngiltere, deniz harekâtlarında kara desteği olmadan ilerlememe prensibini benimsedi. Bu tecrübe, sonraki savaş stratejilerini doğrudan etkiledi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Normandiya Çıkarması gibi büyük operasyonlar planlanırken, Çanakkale’deki hatalar örnek olarak gösterildi. Yani Çanakkale’nin İngiliz askeri doktrini üzerindeki etkisi, yalnızca bir kayıp değil, geleceğe yön veren bir tecrübe oldu.
Sonuç: Bir İmparatorluğun Gururu, Bir Milletin Direnişi
Çanakkale Savaşı, İngiltere’nin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Bu savaş, bir imparatorluğun gücünü kanıtlamak isterken gururunun bedelini ödemesidir. İngiltere, Çanakkale’de ısrar ederek hem askeri hem siyasi açıdan büyük bir hata yaptı. Ancak bu ısrar, Türk milletinin tarih sahnesinde yeniden doğuşuna vesile oldu. Çanakkale, bir taraf için kayıp, diğer taraf için varoluştu. İngiltere bu cephede zafer ararken, Türk milleti kendi geleceğini buldu.
Bugün geriye dönüp bakıldığında, İngiltere’nin Çanakkale’deki ısrarı; stratejik bir hedefin ötesinde, bir imparatorluğun psikolojik direnişidir. Fakat tarih, bu direnişin karşısında bir milletin inancının kazandığını yazmıştır. “Çanakkale Geçilmez” sözü, sadece bir savaş gerçeği değil; bir ulusun iradesinin tarihe kazınmış ifadesidir. İngiltere’nin tüm gücüne rağmen geçemediği o boğaz, artık yalnızca coğrafi bir sınır değil, insan azminin ve bağımsızlık tutkusunun sembolü olarak kalacaktır.
