16.11.2025

Lost Benzeri Dizi Tavsiyeleri

Lost Neden Bu Kadar Bağımlılık Yarattı? Ona Benzeyen Dizileri Bulmanın Zorluğunun Asıl Nedeni Ne?

Lost, 2004 yılında yayımlandığında televizyon dünyasını kökten değiştiren bir kırılmaya neden oldu. O döneme kadar dramatik diziler genellikle bölüm bazlı ilerleyen, seyirciyi haftadan haftaya bağlı kılan ama büyük bir mitoloji kurmayan yapımlardı. Lost ise tüm bu alışkanlıkları altüst etti. Uçak kazası gibi dramatik bir başlangıcın ardından karakter odaklı hikâyeler, gizemli ada atmosferi, doğaüstü olaylar, bilimsel açıklamalar, kader tartışmaları ve zaman kırılmaları gibi unsurları tek bir potada eriterek televizyon tarihinde yeni bir türün doğmasına yol açtı. Bugün bile pek çok dizi, Lost’un yarattığı formülün küçük parçalarını kullanarak izleyiciyi yakalamaya çalışıyor; ancak Lost’un bıraktığı boşluğu gerçekten dolduran bir yapımın olmamasının bazı temel nedenleri var.

İlk olarak Lost, televizyonun hâlâ internet öncesi döneme yakın olduğu bir zamanda yayımlandı. Bu, izleyicilerin diziyle ilişkisini daha yoğun hâle getirdi. Forum kültürü, teoriler, Reddit benzeri tartışma platformlarının ilk şekilleri Lost izleyicileri tarafından ortaya çıkarıldı. Her hafta yeni bölüm öncesi yüzlerce teori üretiliyor, bölüm sonrası tartışmalar günlerce devam ediyordu. Bugün bu kültür hâlâ sürse de böylesine büyük kitlesel merak uyandıran bir hikâye bulmak zorlaştı. Çünkü insanlar artık çok daha hızlı içerik tüketiyor ve bir gizemin haftalarca bekletilmesine tahammül etmiyor.

Son 25 Yılın En Korkunç Filmleri

2025’in En İyi Türk Filmleri: Derin Hikayeler, Güçlü Oyunculuklar

Korku Türü 2025’te Resmen Zirve Yaptı: 2025'in En İyi Korku Filmleri

Lost’un Hikâye Anlatımındaki Benzersiz Yapı

Lost’un gerçekten eşsiz kıldığı noktalardan biri de benzersiz hikâye anlatım teknikleriydi. Dizi, lineer bir zaman akışı yerine karakterlerin geçmişlerini ve gelecekteki kırılma noktalarını parça parça açarak izleyicinin zihnini sürekli meşgul eden bir yapı kurmuştur. Flashback kullanımı dizi tarihinde daha önce görülmüştü, ancak Lost bunu kurgunun merkezine yerleştirdi. Her karakterin geçmişinde saklanan travmalar, adadaki davranışlarını açıklıyor; bu sayede dramatik yapı gizemle paralel işliyordu.

Daha sonra gelen flashforward ve flash-sideways gibi teknikler, izleyicinin yalnızca duygusal değil, zamansal algısını da altüst etti. Lost, hem karakter gelişimi hem zaman manipülasyonu hem de felsefi sorularla izleyiciyi sürekli tetikte tutan bir labirent yarattı. Bugün herhangi bir yapımın aynı yoğunlukta hem karakter draması hem bilimsel teori hem de doğaüstü unsurları bu başarıyla birleştirmesi oldukça zor görünüyor.

Ada Atmosferi: Mekânın Karaktere Dönüşmesi

Lost’u unutulmaz yapan bir diğer kritik unsur da ada atmosferiydi. Ada, dizide yalnızca bir mekân değil adeta yaşayan bir karakter gibiydi. Havada bir tehdit hissi vardı; kamera açıları, orman derinliği, sahilin belirsizliği, sisli tepeler ve karanlık mağaralar izleyicinin zihninde sürekli bir merak duygusu yaratıyordu. Bu atmosferin bugün başka dizilerde aynı etkiyi vermemesi, yalnızca mekân seçimiyle değil, Lost’un mekânı senaryoya entegre ediş biçimiyle ilgilidir.

Ada bazen bir laboratuvarı, bazen bir hapishaneyi, bazen de karakterlerin bilinçaltını temsil eden bir metaforu andırıyordu. Mekânın sürekli dönüşmesi, izleyicinin dünyaya dair algısını genişletiyordu. Lost’un benzeri arandığında izleyiciler genellikle “doğaüstü bir gizem olsun ama karakterleri de etkilesin” beklentisine giriyor. Ancak Lost’un bu dengeyi kurma biçimi o kadar benzersizdi ki benzeri çok az yapımda görülebiliyor.

Gizem–Cevap Dengesi: İzleyiciyi Bağlayan En Önemli Mekanizma

Lost’un asıl bağımlılık yaratan kısmı, gizem ile cevaplar arasındaki dengenin sürekli oynatılmasıydı. Her bölüm yeni bir soruyla açılıyor, cevaplar ise çoğu zaman sezonsal bir zamanlamayla geliyordu. Bu durum izleyiciyi sürekli teoriler üretmeye yönlendiriyordu. Örneğin:

  • Adanın doğası nedir?
  • Dharma İnisiyatifi’nin amacı ne?
  • Sayılardaki gizem nedir?
  • Siyah dumanın gerçek kimliği ne?
  • Kader mi, özgür irade mi?

Bu mekanizmada asıl büyü, her cevabın başka kapıları açmasıydı. Seyirci tatmin olurken aynı zamanda daha büyük soruların kaldığını fark ediyor ve bu döngü haftalarca devam ediyordu. Bugün Netflix gibi platformlar bölümleri toplu yayımladığı için bu merak duygusu aynı yoğunlukta var olamıyor. Haftalık yayınlanan diziler bile Lost’un dönemindeki kadar kitlesel teori üretimi yaratmakta zorlanıyor.

Adrenalin ve Hikaye Dengesi: 2025’in En İyi Aksiyon Filmleri

Bu Filmler Yetişkinler İçin Yapılmış Gibi: 2025’in En Güzel Animasyonları

2025’in En İyi Romantik Filmleri: Gerçek Üstü Hikayeler

Karakter Gelişimi: Gizemin Ötesinde İnsan Hikâyesi

Lost’u özel yapan en güçlü unsurlardan biri de çok katmanlı karakter yazımıydı. Jack, Kate, Sawyer, Locke, Hurley, Sayid, Jin, Sun, Ben gibi karakterler yalnızca hikâyeyi ilerletmek için değil, izleyiciye kendi kırılganlıklarını göstermek için yazılmıştı. Her birinin geçmiş travmaları adadaki davranışlarına doğrudan etki ediyor, bu da izleyicinin “neden böyle davrandığını” sezgisel olarak anlamasını sağlıyordu. Dizi, gizemi karakter gelişiminin önüne koymamış; tam tersine gizemi karakterlerin içsel çatışmalarının bir parçası hâline getirmişti.

Bugün Lost benzeri diziler genellikle yalnızca gizeme odaklanarak başarısız oluyor; çünkü Lost’un büyüsü ancak karakterler ve gizemin eş değerde tutulduğu noktada hayat buluyordu. Bu nedenle Lost’un atmosferini yakalamak isteyen bir yapımın yalnızca ses efektlerini, ada temalarını veya zaman kırılmalarını kullanması yetmiyor.

Kader, İnanç ve Bilim Arasındaki Gerilim

Dizinin en önemli temalarından biri de kader–özgür irade tartışmasıydı. Locke’un inanç temelli yaklaşımı ile Jack’in bilimselliğe dayalı bakış açısı arasındaki gerilim, hikâyenin omurgasını oluşturuyordu. Bu çatışma yalnızca iki karakter arasındaki bir ideolojik ayrım değil, dizinin tüm mistik yapısının beslendiği felsefi bir zemindi.

Bilimin açıklayamadığı olaylar, inancın gücünü; inancın açıklayamadığı şeyler ise bilimin sınırlarını gösteriyordu. Bu ikili yapı, Lost’a benzeyen dizileri arayan izleyicilerin neden çok yüksek beklentiye girdiğini açıklıyor. Çünkü bu denli dengeli bir felsefi tartışma, modern dizilerin çoğunda ancak yüzeysel olarak işleniyor.

Topluluk Psikolojisi: Bir Kült Etkisi Yaratması

Lost yalnızca bir dizi değil, kolektif bir deneyimdi. Her bölüm sonrası yapılan tartışmalar, sahnelerdeki küçük detayların çözülmesi, karakter ilişkilerinin analiz edilmesi ve soru listelerinin çıkması; adeta akademik bir inceleme atmosferi yaratıyordu. İzleyiciler diziyi yalnızca tüketmiyor; aynı zamanda birlikte çözümlüyor, birlikte tartışıyor ve birlikte teori üretiyordu.

Modern dizilerde bu etkiyi yaratmak daha zor çünkü binge-watching modeli, kolektif tartışma kültürünü zayıflatıyor. Herkes bölümleri aynı anda izlemiyor, aynı sahnede durup teoriler üretmiyor. Lost’un bir daha eşi gelmedi derken tam olarak bu kültürel etkinin bir daha tekrarlanamamasından bahsediliyor.

Lost Benzeri Dizileri Neden Bulmak Zor?

Lost’un benzersizliği, tek bir unsura bağlı değil. Aşağıdaki birleşim, onu tekrar edilemez kılıyor:

  • Gizem–karakter dengesi
  • Felsefi sorular
  • Bilimsel açıklamalara açık kapı bırakılması
  • İnanç–akıl çatışması
  • Ada atmosferinin sembolik kullanımı
  • Topluluk psikolojisinin başarıyla işlenmesi
  • Zaman kırılmalarıyla yapı inşası
  • Ölçek olarak çok büyük bir hikâye evreni

Bugün yüzlerce dizi Lost’un tek bir yönünü alıp işlemeye çalışıyor: kimi diziler gizeme, kimileri felsefeye, kimileri bilimsel açıklamalara yöneliyor. Ancak hiçbirinin Lost’un tüm bileşenlerini aynı anda sunmaması, izleyiciye sürekli “Bu iyi ama Lost gibi değil” hissini veriyor.

İşte bu nedenle Lost izleyicileri, dizi bitmiş olmasına rağmen hâlâ aynı tadı verebilecek bir yapım arıyor. Bu makalenin sonraki bölümlerinde, Lost’un yarattığı boşluğu en iyi dolduran dizileri analiz ederek bu arayışın neden bazılarında sonuç verdiğini, bazılarında neden yarım kaldığını detaylıca inceleyeceğim.

Lost’un Gizem ve Karakter Dengesini Yakalayan Diziler (1–5)

Lost’u benzersiz yapan en önemli unsurlardan biri, gizem ve karakter dengesini aynı potada eritmesiydi. Çok sayıda dizi gizem yaratmayı başardı ancak karakter derinliği eksik kaldı. Bazıları karakterleri güçlü yazdı ama mitoloji kuramadı. Lost’un ruhunu en çok hatırlatan diziler, her iki unsuru da başarılı şekilde birleştiren yapımlardır. Bu bölümde Lost’un “hikâyeyi gizemle besleyen, karakterleri felsefi sorulara sürükleyen” yapısına en yakın beş diziyi detaylı şekilde inceliyorum.

1. The Leftovers – Kayıp Üzerine Kurulan En Derin Hikâye

The Leftovers, Lost’a en çok benzeyen dizidir ve bunun çok net bir nedeni vardır: Lost’un başyazarlarından Damon Lindelof tarafından yaratılmış olması. Ancak benzeme sebebi yalnızca aynı yaratıcı ekip değildir; The Leftovers, Lost’un ruhunu andıran çok daha karanlık, çok daha derin ve çok daha felsefi bir hikâye ortaya koyar.

Dizi, dünya nüfusunun %2’sinin aniden ortadan kaybolmasıyla başlar. Bu olay “Departure” olarak adlandırılır ve kaybolan insanların hiçbir izi, açıklaması ve bilimsel karşılığı yoktur. Lost’un ada gizemi burada küresel bir travmaya dönüşür. Tıpkı Lost’taki gibi cevaplar izleyicinin önüne kolayca atılmaz; dizinin gücü soruların kendisindedir. Çünkü hem Lost hem The Leftovers şunu çok iyi bilir: Bazı soruların cevabı yoktur ve bu cevap eksikliği insan ruhunu çıplak hâlde bırakır.

The Leftovers’ın Lost’a benzediği yönlerden biri de karakter odaklı ilerlemesidir. Kevin Garvey, Nora Durst, Matt Jamison, Laurie gibi karakterlerin içsel yolculukları, dizinin mitolojisinden bile daha güçlüdür. Her bölüm bir karakterin psikolojik çöküşünü, yeniden doğuşunu veya inanç krizi yaşamasını işler. Lost’ta Sawyer’ın geçmişi, Locke’un kader arayışı veya Jack’in liderlik bunalımı nasıl hikâyeyi sürüklüyorsa; Leftovers’ta da Nora’nın kayıp acısı, Kevin’ın gerçeklik algısıyla mücadelesi aynı yoğunluğu yaratır.

Dizinin felsefi yapısı, Lost’un inanç–bilim tartışmasını çok daha derin bir boyuta taşır. “Hayatın anlamı nedir?”, “Hiçlik ile varlık arasındaki sınır nedir?”, “Kayıp bir insanı gerçekten nasıl bırakırsın?” gibi sorular, izleyicinin zihnini günlerce meşgul eder. Lost’un cevap vermeme politikasını seven herkes için The Leftovers mutlaka izlenmesi gereken, ruhsal açıdan sarsıcı ama unutulmaz bir deneyimdir.

2. Manifest – Uçuş Gizemi, Zaman Çatlakları ve Toplu Kaybolma

Manifest, Lost’un uçuş teması ve toplu kaybolma gizemi üzerinden ilerlemesi nedeniyle izleyicilere “Bu Lost’un modern versiyonu olabilir mi?” sorusunu defalarca sorduran bir yapımdır. Dizi, Montego Air Flight 828 uçağının ani bir türbülans sonrası kaybolup beş yıl sonra hiçbir zaman geçmemiş gibi geri dönmesini konu alır. Uçaktaki yolcular için yalnızca birkaç dakika geçmişken, dünya onlarsız yaşamayı öğrenmiştir.

Lost ile en güçlü benzerliklerinden biri zaman algısının bozulmuş olmasıdır. Lost’ta ada zamanı ile dış dünyanın zaman akışı arasında kopukluklar yaşanıyordu. Manifest’te ise bu zaman kırılması daha doğrudan bir gizemin parçasıdır. Uçuşun geri dönmesiyle birlikte yolcular “Calling” adı verilen içsel yönlendirmeler almaya başlar ve bu durum hem bilimsel hem metafizik bir tartışmanın kapısını aralar.

Manifest’in Lost’a benzediği bir diğer nokta, karakter dramalarının gizemin önünde tutulmasıdır. Kaybolan yolcuların ailelerine dönmesi, ilişkilerin değişmiş olması, insanların onları artık tanımaması ve toplumsal yargıların hedefi hâline gelmeleri; diziyi yalnızca bir gizem dizisi olmaktan çıkarıp duygusal bir yolculuğa dönüştürür. Lost’un Jack–Kate–Sawyer üçgenini hatırlatan yoğun duygusal çatışmalar, Manifest’te Ben, Michaela ve Cal gibi karakterler üzerinden yeniden şekillenir.

Bilim–inanç çatışması ise tam anlamıyla Lost ruhunu taşır. Bir yanda uçuşu bilimsel olarak açıklamaya çalışanlar, diğer yanda ilahi bir gönderi olduğuna inananlar vardır. Bu ikili yapı, Lost’un Locke–Jack karşıtlığının güncel bir yorumu gibidir. Manifest, zamanla tonda değişiklikler yaşasa da özellikle ilk sezonu Lost severlere direkt hitap eden bir yapıdadır.

3. Fringe – Bilimsel Gizem, Paralel Evrenler ve J.J. Abrams’ın Dokunuşu

Fringe, Lost’un yaratıcısı J.J. Abrams’ın imzasını taşıyan dizilerden biridir ve birçok yönden Lost’un bilimsel gizem yapısını devralır. Fringe, FBI’ın Fringe Division adlı özel biriminde çalışan Olivia Dunham, Walter Bishop ve Peter Bishop’un paranormal, biyolojik ve bilimsel anomalileri araştırmasını konu alır.

Lost’ta Dharma İnisiyatifi’nin bilimsel deneyleri, elektromanyetik anomaliler, zaman yolculuğu ve uzay-zaman kırılmaları büyük rol oynuyordu. Fringe ise bu temaları çok daha teknik ve bilimsel bir seviyeye taşır. Her bölümde işlenen vakalar benzer şekilde mitolojinin bir parçasını oluşturur; izleyici her bölümde yeni bir parça keşfeder ve bu parçalar zamanla dev bir tabloya dönüşür.

Dizinin en güçlü yanı karakter ilişkileridir. Walter’ın travmalarla dolu zekâsı, Peter’ın geçmişi, Olivia’nın ailesi ve paralel evrendeki karşılıkları Lost’un karakter–gizem dengesini hatırlatır. Her karakterin geçmişi, bilimsel olay örgüsüyle iç içe geçer. Bu açıdan Fringe, Lost’un mitoloji kurma biçimine en çok yaklaşan dizilerden biridir.

Ayrıca Fringe’in paralel evren teması, Lost’un “flash-sideways” yapısını hatırlatan bir alternatif gerçeklik hissi yaratır. İzleyici sürekli “Ne gerçek?”, “Hangi zaman doğru?”, “Hangi evren bizimki?” sorularıyla karşı karşıya kalır. Lost’un zihin açıcı bölümlerini sevenler için Fringe kesinlikle uzun soluklu bir deneyimdir.

4. Dark – Zaman Döngüsü, Kader Kavramı ve Bilimsel Mistisizm

Dark, Alman yapımı olmasına rağmen dünya çapında Lost’un manevi mirasçıları arasında gösterilir. Bunun en temel sebebi, Lost gibi kader, zaman, aile bağları ve geçmiş–gelecek ilişkisi üzerine derin bir mitoloji kurmasıdır. Dark, küçük bir kasaba olan Winden’da çocukların kaybolmasıyla açılır; ancak hikâye çok kısa sürede zaman yolculuğu, çoklu evrenler ve karmaşık soy ağaçlarına evrilir.

Lost izleyicilerinin Dark’a hayran olmasının sebebi, dizinin izleyiciyi sürekli teori üretmeye zorlamasıdır. Dark’ın her sezonunda onlarca yeni bilgi verilir ancak hiçbir bilgi “kolay yol” olarak kullanılmaz. Tıpkı Lost’ta olduğu gibi her cevabın yeni bir soruya yol açtığı bir yapı vardır. Winden’ın gizemli mağarası Lost’taki ada gibi karakterlerin kaderini belirleyen bir güçtür.

Dark ile Lost arasındaki diğer benzerlik kader–özgür irade tartışmasıdır. Lost, “Kader gerçek midir?” sorusunu sürekli gündemde tutuyordu. Dark ise bu soruyu bilimsel bir çerçeveye taşıyarak zamanın döngüsel bir yapı olduğunu savunur. Dizi boyunca “Geçmişi değiştirebilir misin?”, “Yoksa her şey zaten oldu mu?” gibi sorular tekrar tekrar gündeme gelir.

Dark’ın karanlık atmosferi, karakterlerin ailevi çatışmaları ve sürekli genişleyen mitolojisi, Lost’un bıraktığı “büyük hikâye evreni” açlığını doyuran nadir yapımlardan biridir.

5. Wayward Pines – Kapalı Topluluk, Büyük Gizem ve Bilinmeyen Güç

Wayward Pines, izole bir mekânda geçen gizemli bir hikâye sunması bakımından Lost ile benzerlik taşır. Bir gizli ajan olan Ethan Burke’ün kaybolan iki meslektaşını bulmak için geldiği kasabada kapana kısılmasıyla başlayan olaylar, kısa sürede çok daha büyük bir komploya dönüşür.

Lost ile Wayward Pines arasındaki en büyük benzerliklerden biri kapalı bir topluluk içindeki sosyal dinamiklerdir. Lost’ta survivors topluluğu nasıl adanın kurallarıyla sınırlıysa, Wayward Pines’ta da kasabanın kuralları, karakterlerin davranışlarını tamamen şekillendirir. Kasabanın dışındaki tehlike, tıpkı Lost’taki “Others” gibi görünmeyen ama sürekli hissedilen bir tehdittir.

Dizi, gizemi dozunda açarak izleyiciyi sürekli bir tahmin oyununa sürükler: “Bu kasaba neden böyle?”, “Dışarıda ne var?”, “Kim kimi kontrol ediyor?” gibi sorular dramatik gerilimi diri tutar. Bilimsel açıklaması ise Lost’taki Dharma etkisini hatırlatacak şekilde güçlü bir sürprizle gelir.

Wayward Pines’ın en büyük avantajı, gizemini uzatmadan güçlü bir tempo sunmasıdır. Lost’un sezonlar boyunca genişleyen hikâyesinin aksine Wayward Pines daha kompakt, daha direkt bir anlatım tercih eder. Bu da onu “Lost benzeri ama daha kısa soluklu” bir dizi arayanlar için ideal hâle getirir.

Ada, İzolasyon ve Kapalı Topluluk Temasını Lost’a En Çok Benzeten Diziler (6–10)

Lost’u unutulmaz yapan unsurlardan biri yalnızca gizem ve karakter gelişimi değildi. Dizi, izleyiciyi fiziksel olarak da izole bir mekânın içine kapatıyor, bu izolasyonun psikolojik etkilerini dramatik bir biçimde işliyordu. Kapalı alanlar, topluluk dinamikleri, hayatta kalma duygusu ve bilinmeyen bir dış tehdit; Lost atmosferini benzersiz kılan temel yapı taşlarıydı. Bu bölümde Lost’un bu yönünü en iyi temsil eden beş diziyi detaylı şekilde analiz ediyorum.

Bu dizilerin her biri farklı tonda işlenmiş olsa da ortak özellikleri şudur: Karakterlerin yaşadığı tehlike yalnızca fiziksel değildir; grup içi kaos, liderlik çatışmaları, bilinmeyen dış tehditler ve kapalı topluluk psikolojisi izleyiciyi tıpkı Lost’daki gibi sürekli diken üstünde tutar. Bu nedenle bu beş yapım, Lost’un “izolasyon gerilimi”nin modern televizyona bıraktığı mirası temsil eder.

6. The 100 – Hayatta Kalma Mücadelesi, Topluluk Çatışmaları ve Gizemli Bir Yeni Dünya

The 100, Lost sonrası dönemde hayatta kalma temasını en güçlü şekilde işleyen dizilerin başında gelir. Hikâye, nükleer bir felaket sonrası insanlığın uzay istasyonunda yaşamak zorunda kalması ve Dünya’nın yeniden yaşanabilir olup olmadığını test etmek için 100 genç mahkûmun gezegene gönderilmesi üzerine kuruludur. İlk sezon özellikle Lost havasını en yoğun hissettiren bölümlerle doludur.

Dizideki orman atmosferi, bilinmeyen kabileler, gizemli yapılar ve dış tehditler Lost’taki ada deneyimini andırır. Karakterlerin her biri kendi geçmiş travmalarıyla yüzleşmek zorundadır ve bu travmalar onların liderlik biçimlerini doğrudan etkiler. Clarke, Bellamy, Octavia gibi karakterler, Lost’taki Jack, Sawyer ve Kate üçgenini andıran farklı liderlik yaklaşımlarına sahiptir.

The 100’ün Lost’a en çok benzeyen yönü, sürekli değişen topluluk dinamikleridir. Karakterler sık sık ikiye ayrılır, taraflar değişir, ahlaki ikilemler doğar ve hiçbir liderlik yapısı kalıcı olmaz. Bu yönüyle dizi, Lost’un “topluluk psikolojisini sürekli kaosa sürükleme” geleneğini devam ettirir. Ayrıca Lost’taki adanın gizemini çağrıştıran doğaüstü ve bilimsel olaylar, sezon ilerledikçe güçlenir.

The 100, birkaç sezondan sonra ton değiştirse de ilk 3 sezon Lost benzeri bir atmosfer arayanlar için mükemmel bir seçenektir.

7. Yellowjackets – Uçak Kazası, Ormanda Kaybolma ve Parçalanan Zihinler

Yellowjackets, Lost’un ruhuna en yakın modern yapımlardan biridir. Dizi, lise kadın futbol takımının uçağının düşmesiyle başlar ve ekip, Kanada’nın ıssız ormanlarında mahsur kalır. Lost’un ada konsepti burada karlı, vahşi ve karanlık bir orman olarak yeniden yorumlanır.

Yellowjackets’in en benzediği yön zaman örgüsüdür. Dizi hem gençlik dönemindeki hayatta kalma mücadelesini hem yıllar sonra yetişkin hâllerini paralel şekilde işler. Bu yapı, Lost’un flashback/flashforward tekniğine oldukça benzer. Karakterlerin geçmişte yaşadığı travmaların gelecekteki davranışlarına etkisi, Lost’un temel anlatım biçimini hatırlatır.

Dizinin güç aldığı bir diğer nokta kapalı topluluk dinamiğidir. Ormandaki grubun radikalleşmesi, liderlik krizleri, kaybolan ahlaki sınırlar ve tehlikeli ritüeller; Lost’taki Others grubunun gizemini ve ada içi topluluk çatışmalarını çağrıştırır. Yellowjackets bu çatışmaları daha karanlık ve daha psikolojik bir seviyede işler.

Ayrıca dizinin kendine özgü doğaüstü bir gizemi vardır. Lost’un açıklanamayan olayları gibi Yellowjackets de rasyonel olmayan bir tehdit barındırır ancak bunu izleyiciye tam olarak göstermez. Bu gizemli anlatım, Lost’un “bilim mi, doğaüstü mü?” temelli sorusunu yeniden canlandırır.

8. The Wilds – Gençlik Grubu, Sosyal Deney ve Gizlenmiş Bir Düzen

The Wilds, modern dönemin kadın karakter ağırlıklı Lost benzeri dizilerinden biridir. Bir grup genç kızın uçak kazası sonrası bir adaya düşmesiyle başlar; ancak kısa sürede bunun bir deney olduğu ortaya çıkar. Bu durum Lost’un Dharma İnisiyatifi ile olan tematik benzerliğini net biçimde hissettirir.

Ada atmosferi, genç karakterlerin travmaları ve hayatta kalma psikolojisi Lost’un ilk sezon dinamiklerini anımsatır. The Wilds’ın Lost’a en çok benzeyen özelliği ise karakterlerin geçmiş yaşamlarını, travmalarını ve aralarındaki bağları anlatan flashback yapısıdır. Her karakterin geçmişi, adadaki davranış biçimlerine derinlik katar.

Dizinin daha karanlık kısmı ise deney temasındadır. Kızların bilmeden bir sosyal araştırmanın parçası olması, Lost’un bilimsel/etik tartışmalarını modern bir çerçevede yeniden ele alır. Ayrıca grubun iki farklı lidere bölünmesi, Lost’taki Jack–Locke çatışmasını gençlik versiyonu üzerinden tekrar eder.

The Wilds, Lost’u seven ama daha genç karakterler üzerinden ilerleyen bir yapı isteyen izleyiciler için ideal bir seçimdir.

9. 3% – Kapalı Sistem, Topluluk Psikolojisi ve Gizemli Bir Düzen

3%, Brezilya yapımı bir bilimkurgu dizisidir ve Lost’un kapalı topluluk–bilim temelli yapısına fazlasıyla benzer. Hikâye, distopik bir gelecekte her yıl düzenlenen bir seçme süreciyle toplumun yalnızca %3’ünün elit bir “Offshore” adasına geçmesine izin verilmesi üzerine kuruludur. Bu sınav süreci hem psikolojik hem fiziksel bir mücadeledir.

Lost ile 3% arasındaki en büyük benzerliklerden biri “gizli bir sistem tarafından kontrol edilme” hissidir. How Lost’taki Dharma istasyonları gizemliyse, 3%’teki testler de aynı derecede belirsizdir. İzleyici sürekli “Bu sistemi kim kurdu?”, “Neden sadece %3?” gibi sorularla baş başa kalır.

Dizinin karakter yapısı da Lost’u andırır. Her karakterin geçmişinde saklı bir problem vardır ve bu geçmiş, seçimlerde nasıl davrandıklarını belirler. Tıpkı Lost’ta olduğu gibi karakterlerin kişisel içsel çatışmaları, fiziksel mücadelenin önüne geçer.

3%, politik ve sosyolojik yönü güçlü bir dizi olduğu için Lost’un felsefi boyutunu da farklı bir cepheden destekler. “Toplum kimleri seçer?”, “Gerçek adalet nedir?”, “Kimin hayatta kalmayı hak ettiği kim belirler?” gibi sorular Lost’taki kader tartışmalarının güncel bir yansıması gibidir.

10. Under The Dome – Görünmez Bir Engel Altında Sıkışmış Topluluk

Under The Dome, Stephen King’in romanından uyarlanmış bir dizidir ve Lost’un kapalı mekân psikolojisini bilimsel bir gizemle birleştirir. Bir kasaba aniden görünmez bir kubbe tarafından dış dünyadan tamamen izole edilir. Elektrik kesilir, kaynaklar azalır ve kasaba sakinleri kendi iç düzenlerini kurmak zorunda kalır.

Bu durum Lost’un “ada dış dünya ile kopuk” atmosferine neredeyse birebir benzer. Karakterler arasında güç savaşları başlar, yeni liderlik modelleri ortaya çıkar ve herkes birbirine güvenmekte zorlanır. Lost’taki Sawyer–Jack rekabeti gibi Under The Dome’da da topluluğu yönlendirmek isteyen birçok farklı grup oluşur.

Dizinin bilimsel gizemi, kubbenin neden ortaya çıktığı üzerine kuruludur. Tıpkı Lost’taki elektromanyetik anormallikler gibi burada da açıklaması olmayan bir fiziksel olay, karakterleri içsel ve dışsal mücadeleye sürükler. Kubbenin dış dünya ile iletişimi kesmesi, Lost seyircisinin aradığı “tam izolasyon” hissini yeniden yaratır.

Under The Dome zaman zaman ton değişiklikleri yaşasa da Lost tarzı kapalı topluluk–gizem–kaos üçgenini başarılı şekilde işlemeyi başaran nadir yapımlardandır.

Bu beş dizi, Lost’un ada ve izolasyon temalarını en iyi şekilde yansıtır. Her biri farklı tonda olsa da ortak bir damar taşırlar: İnsanlar izole olduğunda kaos başlar, liderlik sınanır, gizem büyür ve her yeni bilgi başka bir sorunun kapısını açar. Lost’un bıraktığı atmosferik boşluğu doldurmak isteyenler için bu diziler özellikle önerilir.

Paralel Evren, Zaman, Kader ve Felsefi Yoğunluk Açısından Lost’a Benzeyen Diziler (11–15)

Lost’un izleyicide bu kadar derin iz bırakmasının en önemli nedenlerinden biri yalnızca adanın gizemi değildi. Asıl etki, dizinin kader, bilinç, zaman, kimlik, bireysel seçimler, ölüm–yaşam dengesi ve kolektif bilinç gibi ağır temaları cesurca işlemesiydi. Bu nedenle Lost’un mistik ve felsefi tarafına yakın dizilerin çoğu klasik gizem dizileri değildir; çoğu zaman bilim, metafizik ve insan ruhunu birleştiren hibrit yapımlardır. Bu bölümde Lost’un düşünsel yoğunluğuna en çok yaklaşan beş diziyi inceliyorum.

11. Severance – Kimlik Ayrışması, Bilinç Manipülasyonu ve Kaderin Bilimsel Yorumu

Severance, modern televizyonun en çarpıcı ve en zihin açıcı dizilerinden biridir. Konsept şu şekildedir: Bir şirket çalışanlarının iş hayatı ile özel hayatı arasına yapay bir hafıza duvarı örer. Çalışan iş yerine girdiği anda kimliğinin “iş versiyonu” devreye girer; bina dışına çıktığında ise kişisel kimliği kontrolü alır. Bu radikal ayrım izleyicide derin bir kimlik sorgusuna yol açar.

Lost ile benzerliği üç temel noktada ortaya çıkar:

  • Bilinç ve kimlik: Lost’ta karakterlerin kaderle ilişkisi sık sık kimlik bunalımıyla kesişiyordu. Severance bu temayı bilimsel bir çerçevede işler.
  • Kapalı sistem: Lumon Şirketi’nin iç düzeni ve ponçik görünümlü ama karanlık olan kurumsal atmosferi, Lost’taki Dharma İnisiyatifi’nin modern bir yansıması gibidir.
  • Gerçeğin katmanları: Lost’ta farklı zaman çizelgeleri gerçekliğin nasıl algılandığını değiştiriyordu. Severance ise aynı bedende iki farklı gerçeklik oluşturur.

Severance’ın atmosferi tıpkı Lost gibi izleyiciyi soru üretmeye zorlayan bir tür labirenttir. “Bu şirket aslında ne yapıyor?”, “Bilgi neden saklanıyor?”, “Kim kime ihanet ediyor?”, “Hangi kimlik gerçek?” gibi sorular Lost’un mitolojisini andıran bir merak yaratır. Bu dizi, Lost’un entelektüel tatmin yaratan yönünü sevenler için modern bir başyapıttır.

12. The OA – Boyut Atlama, Kolektif Bilinç ve Ruhsal Yolculuk

The OA, Lost’a en çok benzeyen dizilerden biridir çünkü hikâye hem fiziksel gizemi hem ruhsal mistisizmi aynı anda işler. Dizi, yedi yıl kaybolduktan sonra eve dönen, kör olduğu hâlde artık görebilen bir kadının “Prairie” veya “OA” olarak kendini yeniden tanımlamasıyla başlar. Lost’taki hayatta kalma hikâyelerinin ruhsal açıklamalarla birleşmesini hatırlatan bir yapı sunar.

The OA’nin Lost’a benzediği en belirgin nokta çok katmanlı zaman–gerçeklik ilişkisidir. Karakterlerin paralel boyutlar arasında geçiş yapabilmesi, Lost’un flash-sideways evrenini anımsatır. Her iki dizide de “farklı bir yaşam ihtimali” duygusu, karakterlerin kaderleriyle yüzleştiği bir alan yaratır.

The OA ayrıca kolektif bilinç temasını işleyerek Lost’un “karakterleri birbirine görünmez bağlarla bağlama” biçimine benzer. Lost’ta karakterler kaza öncesinde bile birbirlerine ufak detaylarla bağlıydı. The OA’de ise karakterler ortak travma ve ritüeller yoluyla aynı kader çizgisine bağlanır.

Dizinin ritüel sahneleri, boyut kapıları, metafizik açıklamaları ve ruhsal özgürlük arayışı, Lost’un “bilinmeyen gücün yönlendirdiği kader” temasının modern bir devamı gibidir. Özellikle doğaüstü–bilimsel sınırların belirsizliği Lost ruhunu birebir taşır.

13. Sense8 – Kolektif Bağ, Birleşik Bilinç ve Kaderin Ortaklaşması

Sense8, Wachowski kardeşlerin imzasını taşıdığı için metafizik temalar, kimlik sorgulamaları, bireysel travmalar ve evrensel bağlar üzerine kuruludur. Dizi, dünyanın sekiz farklı yerinde yaşayan ve zihinsel olarak birbirlerine bağlanan sekiz kişiyi konu alır.

Lost ile benzerlikleri:

  • Bilinç bağlantısı: Lost’ta karakterler arasında kader bağı vardı. Sense8’de bu bağ somut bir telepatik güç olur.
  • Çoklu perspektif: Lost gibi Sense8 de farklı geçmişlere sahip karakterlerin hikâyelerini paralel şekilde işler.
  • İnanç–bilim çatışması: Bağlantının biyolojik mi yoksa mistik mi olduğu tartışmaları Lost’un temel felsefesine benzer.

Sense8 duygusal derinliği çok yüksek bir dizidir. Lost’un “insan hikâyesi + büyük gizem” formülünün duygusal kısmını en iyi taşıyan modern yapımların başında gelir. Ayrıca karakterler arasında kurulan bağ izleyicinin empatisini sürekli canlı tutar.

Kolektif kader, seçimler, özgürlük ve kimlik gibi temalar Lost’un felsefi damarının yeniden yorumlanmış hâlidir.

14. Raised by Wolves – Mitoloji, İnsanlık Sorusu ve Doğaüstü–Bilimsel Birleşim

Raised by Wolves, Ridley Scott evreninin karanlık, felsefi ve bilimsel tonunu taşıyan bir yapımdır. İlk bakışta uzayda geçen bir bilimkurgu gibi görünse de dizi aslında insanlık, inanç, yaratılış ve gerçekliğin doğası üzerine büyük sorular sorar. Lost’un adası burada terk edilmiş bir gezegenle yeniden hayat bulur.

Lost ile benzerlikleri üç kategoride öne çıkar:

  • Mitolojik yapı: Lost’un adadaki kök mitolojisi gibi Raised by Wolves da kendi iç mitosunu yaratır.
  • İnanç vs. bilim: Lost’un en büyük temalarından biri olan bu çatışma, Raised by Wolves’ta ana hikâyenin merkezindedir.
  • Tanımlanamayan bir güç: Tıpkı Lost’taki Ada bilinci gibi dizide insanları yönlendiren görünmez bir güç vardır.

Dizi, çocukluk, ebeveynlik, uygarlık ve etkisizleşen insan doğası üzerine karanlık bir felsefe sunar. Lost’un dramatik gerilimini uzayın soğukluğuna taşıyan benzersiz bir deneyim yaratır. Kaderin kaçınılmazlığı, seçilmişlik duygusu ve bilinmeyen güçlerin etkisi Lost izleyicisinin çok aşina olduğu temalardır.

15. Westworld – Gerçeklik Algısı, Döngü, Bilinç ve Felsefi Sorgulama

Westworld, Lost’un felsefi ve bilimsel DNA’sına en yakın dizidir. Çünkü Lost’ta cevabı aranan “gerçek nedir?”, “zaman nasıl işler?”, “kader neyi belirler?” gibi sorular Westworld’de çok daha katmanlı ve teknik bir şekilde işlenir.

Dizide android parkında geçen yapay gerçeklik, insanların ve robotların bilinç kazanma süreçleri, döngüsel zaman algısı ve özgür irade tartışmaları Lost’un bitmeyen felsefi sorularını yeniden hayata döndürür.

Benzerlik noktaları:

  • Döngü: Lost’un zaman kırılmaları ile Westworld’ün döngüsel yaşamları aynı düşünsel temelden beslenir.
  • Bilinç: Lost’ta Jacob ve Ada bilinci tartışılırken, Westworld’de bilinç bir matematiksel süreç olarak incelenir.
  • Soru–cevap ritmi: Her cevap yeni bir soruya dönüşür; bu Lost’un temel anlatım metodudur.

Westworld ayrıca karakterlerin “gerçek benliklerini” bulma sürecini tıpkı Lost gibi metaforik bir yolculuğa dönüştürür. Hikâyenin yapısı, izleyiciyi sürekli kendi algısını sorgulamaya zorlar.

Bu nedenle Westworld, Lost’un bilim–felsefe dengesini en yüksek seviyede tekrar eden modern dizilerden biridir.

Lost’u Seven İzleyiciler İçin En Doğru Dizi Seçimi: Hangi Tür İzleyici Hangi Diziyi Tercih Etmeli?

Lost’u unutulmaz kılan tek bir özellik yoktu. Dizi aynı anda gizem, gerilim, karakter draması, bilimkurgu, felsefe, doğaüstü unsurlar ve paralel evrenler gibi onlarca farklı temayı harmanladığı için herkes Lost’u başka bir nedenle sevdi. Kimisi adadaki gizemlere tutundu, kimisi karakter gelişimine hayran kaldı, kimisi ise iç içe geçmiş zaman çizelgelerine. Bu bölümde Lost’u hangi yönüyle sevdiyseniz o tarza en yakın diziyi seçebilmeniz için detaylı bir izleyici tipine göre öneri rehberi oluşturuyorum.

Bu kişiselleştirilmiş rehberde Lost seyircisini altı ana kategoriye ayırıyorum. Her bir izleyici tipinin seveceği dizileri açıklarken, dizilerin Lost’taki hangi hisleri yeniden canlandırdığını da anlatıyorum. Böylece yalnızca rastgele bir liste değil, ihtiyaç bazlı bir yönlendirme elde etmiş oluyorsunuz.

1. “Ada Gizemi” ve İzolasyon Hissi Sevenler

Lost’un ilk sezonunun atmosferi, bugün hâlâ televizyon tarihinin en etkili açılışlarından biri kabul ediliyor. Uçak enkazı, ada gizemi, bilinmeyen yaratık sesi, ormanın derinliği, sürekli tetikte hissettiren tehlike algısı… Eğer Lost’u en çok bu “izolasyon + bilinmezlik” atmosferi için sevdiyseniz aşağıdaki diziler sizin için biçilmiş kaftandır.

  • The 100: Orman atmosferi, bilinmeyen kabileler ve sürekli değişen liderlik yapısı Lost’un ilk sezon kıvamını taşır.
  • Yellowjackets: Uçak kazası ve ormanda kapalı kalan grup yüzünden Lost’un travma-gerilim tonunu modern bir seviyeye taşır.
  • Under The Dome: Dış dünya ile tamamen kesilen bir kasaba Lost’taki izolasyonu şehir ortamında yeniden üretir.
  • The Wilds: Uçak kazası + kapalı grup dinamiği + gizli sosyal deney unsuru doğrudan Lost havası verir.
  • La Brea: Zaman kırığı içinde bilinmeyen bir “dip dünya”, Lost’un bilinmezlik temasını fantastik bir tonla yeniden yaratır.

Bu dizilerde ortak olan his şudur: Dış dünya, karakterler için tamamen ulaşılmazdır. İzleyici de tıpkı Lost’taki gibi karakterlerle birlikte kapana kısılmış hisseder.

2. “Ağır Gizem” ve Teoriler Üzerinden İzlemeyi Sevenler

Lost’un en büyük gücü izleyiciyi teori üretmeye zorlayan yapısıydı. Forumlarda, Reddit başlıklarında, bloglarda her bölüm sonrası kilometrelerce yorumların yazılmasının nedeni buydu. Eğer siz de Lost’un en çok bu “büyük gizem + çözülmeyen sorular” kısmını sevdiyseniz bu diziler tam size göre:

  • Severance: Lumon’un ne yaptığı, hafıza bölünmesinin ardındaki karanlık ve sembolik anlatım Lost’taki Dharma gizeminin 2020’ler versiyonudur.
  • Dark: Zaman yolculuğu, paradokslar ve kapalı aile döngüleri Lost’un final sezonundaki zaman temelli yapıyı çok daha teknik işler.
  • Westworld: Gerçeklik algısı, bilinç ve döngüsellik konusundaki gizemli yapısı Lost’un soru–cevap ritmini devam ettirir.
  • The OA: Paralel evrenler ve metafizik açıklamalar Lost’un “mistik bilinmez” tarafına en iyi benzeyen modern yapıdadır.
  • Fringe: Bilimsel gizem dosyaları Lost’un bilimkurgu damarına daha belirgin bir yön verir.

Eğer her bölüm sonrası “Bu ne demekti?”, “Bu sahnenin alt metni ne?” diye saate bakan bir izleyiciyseniz, bu liste tam sizin tarzınıza hitap eder.

3. “Karakter Draması ve Travmalar” Sevenler

Lost’un en güçlü yönlerinden biri karakter yazımıydı. Jack’in sorumluluk duygusu, Locke’un inanç arayışı, Sawyer’ın geçmiş travmaları, Kate’in kaçışı, Sayid’in vicdan çatışması… Dizi aslında karakterlerini çözdükçe daha derinleşiyordu. Eğer Lost’u en çok karakter draması nedeniyle sevdiyseniz aşağıdaki diziler tam size göre:

  • This Is Us: Lost’un karakter geçmişi işleme yöntemini dramatik bir aile kurgusu üzerinden yeniden kurar.
  • Sense8: Travmalar, kimlik arayışları ve karakterler arasındaki bağ Lost’un insan merkezli yapısına çok yakındır.
  • The Leftovers: Kayıp, yas, travma ve psikolojik çözülmeler Lost’un en duygusal bölümlerine en çok benzeyen tondur.
  • Station Eleven: Post-apokaliptik dünyada karakter gelişimi Lost’un dramatik yükünü benzer bir incelikle işler.
  • Six Feet Under: Kişisel hikâyelerin derinliği Lost’un karakter odaklı bölümlerini andırır.

Lost’u “insan hikâyeleri” olarak yorumlayan bir izleyici için bu diziler çok daha tatmin edici olacaktır.

4. “Zaman, Paralel Evren, Felsefi Derinlik” Sevenler

Lost’un en tartışmalı ama en sevilen dönemlerinden biri zaman kırılması, paralel evrenler ve flash-sideways bölümleridir. Eğer Lost’un en sevdiğiniz tarafı işte bu karmaşık felsefi yapıysa, aşağıdaki diziler tam sizin alanınızdır:

  • Dark: Lost’un zaman yapısını bin kat daha karmaşıklaştıran, teknik olarak en iyi örnek.
  • Severance: Kimlik bölünmesi üzerinden felsefi bir bilinç sorgulaması yapar.
  • The OA: Boyut atlama ve ruh-beden ilişkisi Lost’un metafizik tarafını daha spiritüel bir çizgiye taşır.
  • Maniac: Zihin dünyası ve algının kırılması üzerine deneysel bir anlatı.
  • Russian Doll: Döngüsel zaman temasını daha hafif ama zihin açıcı bir tonda işler.

Bu diziler Lost’un izleyicide sürekli “Bir dakika bu ne demek oluyor?” hissi yaratan bölümlerini sevenler için harika birer devam niteliğindedir.

5. “Bilimkurgu, Teknik Gizem ve Yüksek Prodüksiyon” Sevenler

Lost’un özellikle Dharma İnisiyatifi dönemleri, gizli istasyonlar, elektromanyetik anomaliler ve bilimsel deneyler bilimkurgu sevenlere ayrı bir tat verdi. Eğer Lost’u böyle bilimsel arka planı nedeniyle sevdiyseniz aşağıdaki diziler tam isabet olur:

  • Westworld: Yapay zekâ, bilinç ve döngüsel yaşam temelli modern bir klasik.
  • Fringe: Alternatif evrenler ve bilimsel fenomenler Lost’un laboratuvar ruhuna yakındır.
  • Raised by Wolves: Bilim + mistisizm dengesini Lost’un tonunda işler.
  • The Expanse: Daha uzay odaklı olsa da Lost’un karmaşık sistemsel yapılarını sevenlere hitap eder.
  • 12 Monkeys: Zaman ve bilim kavramlarını Lost’un zaman kırılmalarına benzer şekilde işler.

Bu diziler “teknik gizem” arayan izleyici için en doğru seçimlerdir.

6. “Gerilim, Tehdit ve Sürekli Tetikte Olma Hissi” Sevenler

Lost’un ilk sezonunda ormandan gelen o görünmez yaratık sesi hâlâ birçok izleyicinin aklındadır. Eğer Lost’u en çok gerilim ve tehdit unsuru nedeniyle sevdiyseniz aşağıdaki diziler tam size göre:

  • The Haunting of Hill House: Duygusal derinlik + bilinmeyen tehdit dengesi mükemmeldir.
  • From: Kapana kısılma + dış tehdit + açıklanamayan yaratıklar konsepti doğrudan Lost’un ruhunu taşır.
  • Yellowjackets: Hem psikolojik hem fiziksel tehdit sunar.
  • The Outsider: Gerilim + doğaüstü bilinmezlik tonuyla Lost hissini yaratır.
  • The Terror: İzole bir ortamda görünmeyen bir tehditle yüzleşen topluluk, Lost’un ilk sezon korkusuna en yakın yapımdır.

Bu kategorideki diziler sürekli tetikte olma, bilinmeyen tehlikeler ve atmosferik gerilim arayan izleyiciye hitap eder.

7. “Hafif Gizem + Macera” Sevenler

Lost’un ağır bölümlerinin yanında daha maceracı, keşif odaklı, hızlı ritimli bölümlerini seven bir izleyiciyseniz bu liste daha uygun olacaktır:

  • Manifest: Kaybolan uçak + gizemli dönüş teması Lost’un çekirdeğine çok benzer ama daha hafif bir tonda ilerler.
  • Terra Nova: Keşif, macera ve tarih temalı eğlenceli bir bilimkurgu dizisidir.
  • Revolution: Kaynakların tükendiği bir dünyada macera ve yolculuk konsepti Lost’un aksiyon yönünü andırır.
  • Travelers: Hafif zaman temelli gizem + ekip dinamiği üzerine akıcı bir anlatı.

Bu diziler Lost’un daha rahat izlenen, tempo yüksek bölümlerini seven izleyicilerin beklentisini karşılar.

Kişisel Deneyim

Lost’u ilk izlediğim dönem, dizinin bana en çok hissettirdiği şey insan davranışlarının bir kriz anında nasıl tamamen değiştiğiydi. Ada sadece bir mekân değildi; karakterlerin iç dünyalarının yansıdığı dev bir metafordu. Bu yüzden Lost sonrasında izlediğim dizilerde hep benzer bir duyguyu aradım: izolasyonun yarattığı kırılma, karakterlerin geçmişlerinin yaşadıkları anı şekillendirmesi ve görünmez bir gücün herkesi aynı noktaya yönlendirdiği hissi. Bu listede yer alan dizileri seçerken de en çok bu hissi takip ettim. Lost’un bende bıraktığı, “gerçeğin her zaman göründüğünden daha karmaşık olduğu” duygusunu yeniden hissettiren her yapım benim için ayrı bir yere sahip oldu.

Lost Benzeri Dizi Tavsiyeleri

Lost Benzeri Dizi Tavsiyeleri
Bu makalenin telif hakkı ve tüm sorumlulukları yazara ait olup, şikayetler için lütfen bizimle iletişime geçiniz.
URL:

Yorumlar

  • Bu makaleye henüz hiç yorum yazılmamış. İlk yorumu yazan siz olabilirsiniz.

Bu yazıya siz de yorum yapabilirsiniz

İnternet sitemizdeki deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanıyoruz. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz. Daha fazla bilgi.