2025’te Korkunun Geri Dönüşü: Çığlık Yerine Sessizlik
Korku sineması 2025’te adeta küllerinden doğdu. Bir zamanlar yalnızca ani ses efektleri ve karanlık koridorlarla izleyiciyi irkiltmeye çalışan tür, bu yıl bambaşka bir kimliğe büründü. Artık korku, sadece bir duygusal refleks değil; toplumsal kaygıların, kişisel travmaların ve bilinçaltı çatışmaların sinemadaki en güçlü tercümanı haline geldi. Korku türü, 2025 yılında çığlık atmak yerine düşünmeye zorladı.
Sinemalarda dikkat çeken tablo şuydu: Seyirci artık “canavar” görmek istemiyor; kendi içindeki karanlığı görmek istiyor. Bu yüzden 2025’in filmleri, büyük ölçüde insan psikolojisine, yalnızlığa, suçluluk duygusuna ve modern dünyanın görünmeyen tehlikelerine odaklandı. Canavarlar geri planda kaldı; insan zihninin derinlikleri başrolü devraldı. Bu, korkunun yeniden doğuşuydu.
Bu Filmler Yetişkinler İçin Yapılmış Gibi: 2025’in En Güzel Animasyonları
Adrenalin ve Hikaye Dengesi: 2025’in En İyi Aksiyon Filmleri
Yeni Nesil Korku: Ruhsal Travmalardan Yapay Zekâya
2025’in korku filmleri, sadece ürkütmekle kalmadı, aynı zamanda rahatsız etti. Çünkü bu yılın yönetmenleri, izleyicinin en derin korkularını hedef aldı: yalnızlık, pişmanlık, kayıplar ve kontrolsüz teknoloji. Artık korku, hayaletlerin değil, algoritmaların ve vicdanın alanına taşındı. Filmler, seyircinin aklını değil ruhunu zorladı.
“Frankenstein (2025)” bu dönüşümün sembolü haline geldi. Mary Shelley’nin klasik hikâyesi bu kez yapay zekâ ve biyoteknolojiyle yeniden yorumlandı. Canavar artık bir laboratuvar ürünü değil, insanlığın kendi hırsının sonucu. IMDb’deki 7.8 puanı sadece başarılı oyunculukların değil, aynı zamanda cesur temaların karşılığıydı. Frankenstein artık bir korku hikâyesi değil, bir uyarı belgeseliydi.
“Sinners (2025)” ise dini korkuyu yeniden tanımladı. Günah, kefaret ve inanç temalarını öyle ustaca harmanladı ki izleyici sadece dehşet değil, vicdan azabı hissetti. Film boyunca her sahne, insanın içsel hesaplaşmasına bir pencere açtı. IMDb puanı 7.6 olan bu film, rahiplerin değil, günahkârların hikayesini anlatıyordu. Ve belki de en korkutucu kısmı buydu: karakterler kadar seyircinin de içsel karanlığıyla yüzleşmesi.
“Weapons (2025)” ise klasik “slasher” tarzını sosyal bir hicve dönüştürdü. Şiddeti sadece kanla değil, anlamla gösterdi. Filmde korku unsurları birer metafor haline geldi: medya manipülasyonu, dijital öfke kültürü ve toplumsal paranoya. IMDb’deki 7.5 puanı, türün yeni anlatı biçimlerine açık izleyicinin takdirini kazandığını kanıtladı. Yönetmen, “şiddeti göstermek yerine düşündürmeyi” tercih ederek, 2025’in en çok konuşulan yapımına imza attı.
2025’in Korku Dili: Görsel Değil, Duygusal Gerilim
Bir zamanlar korku sineması, izleyiciyi koltuğa çivilemekle övünürdü. Ancak 2025’in yapımları, seyirciyi düşünmeye zorlayarak çok daha derin bir etki bıraktı. Yeni korku dili, sessizlik üzerine inşa edildi. Örneğin “Vash Level 2 (7.4)” filminde uzun planlar, neredeyse hiç müzik kullanılmadan oluşturulan bir atmosfer vardı. Film, “siber uzayda yalnız kalmak” hissini o kadar güçlü verdi ki, dijital çağın karanlığını hissetmemek mümkün değildi. Korku artık bir bilgisayar hatasından bile doğabiliyordu.
Yine aynı yıl vizyona giren “Bring Her Back (7.2)” adlı film, doğaüstü temalarla psikolojik dramı harmanladı. Kayıp bir çocuğun ardından saplantıya dönüşen anne sevgisi, filmin temelini oluşturuyordu. Korku unsuru aslında doğaüstü varlıklarda değil, insanın kendi takıntılarında gizliydi. Bu tür filmler sayesinde izleyici artık “ne oldu” değil, “neden oldu” sorusunu sormaya başladı.
Korkunun Yeni Yüzleri: Kadın Yönetmenler ve Sessiz Dehşet
2025 yılı korku sineması için sadece tematik değil, temsili anlamda da bir devrim yılıydı. Kadın yönetmenlerin sesi, korkunun tınısını değiştirdi. Özellikle “The Ugly Stepsister (7.0)” filmi, peri masalı estetiğiyle psikolojik şiddeti ustaca birleştirdi. Film, çocukluk travmalarını pastel renklerle anlatırken, izleyiciyi kendi anılarına geri götürdü. Sessiz, zarif ama tüyleri diken diken eden bir yapıydı. Yönetmenin bu kadar naif bir hikâyeyi böylesine rahatsız edici hale getirmesi, türün geleceğine dair umut vericiydi.
Benzer şekilde, “Together (6.7)” filmi de korkunun artık iki kişi arasındaki sessizlikte bile var olabileceğini kanıtladı. Film, bir çiftin çözülemeyen iletişim sorunlarını metafizik bir lanetle harmanladı. Korku, aslında konuşulmayan cümlelerdeydi. Bu film, jump-scare’lerden çok suskunlukla korkutuyordu - ve ilginçtir, izleyici bunu daha “gerçek” buldu.
Korkunun Evrimi: Serilerden Bağımsız Hikâyelere
2025’in en belirgin trendlerinden biri de korku serilerinin “yeniden doğuşuydu.” Ancak bu kez amaç nostalji değil, modernize etmekti. “Final Destination: Bloodlines (6.7)” yıllar sonra gelen bir devam filmiydi ama önceki yapımlardaki absürtlüğü geride bırakıp, kaderin matematiksel kaçınılmazlığına odaklandı. Artık ölüm değil, olasılıklar korkutuyordu. Bu dönüşüm, eski formüllerin yeni kuşakla nasıl buluşabileceğini gösterdi.
Bir başka örnek “28 Years Later (6.6)” oldu. Zombi türü artık klişe sayılıyordu, ancak film bu önyargıyı kırmayı başardı. Hikâye, hayatta kalmak yerine yaşamanın anlamını sorguluyordu. Zombiler artık “tehdit” değil, insanlığın kaybolan empatisinin metaforuydu. Bu yüzden film, aksiyon kadar melankoli de içeriyordu - tıpkı günümüz dünyası gibi.
2025 Korkusunun Farkı: Gerçeklik Algısının Bozulması
Yılın dikkat çeken bir diğer yönü, korkunun artık gerçekle hayalin iç içe geçtiği bir tür haline gelmesiydi. “Black Phone 2 (6.6)” filmi, hem nostaljik bir devam hikâyesi hem de travma sonrası korkunun sinemasal temsiliydi. Karakterlerin yaşadığı halüsinasyonlar, sadece korku değil, psikolojik çözülme metaforuydu. 2025 filmleri bu anlamda seyircinin zihninde kalıcı izler bıraktı - çünkü korku, artık salon çıkışında bitmiyordu.
Bu trend, “Dangerous Animals (6.4)” gibi yapımlarla da kendini gösterdi. Doğayı değil, insanın doğa karşısındaki kibirini korku unsuru haline getiren film, insanın doğayla savaşının aslında kendine karşı olduğunu anlattı. 2025’in korkusu sadece hayatta kalmak değil, “haklı kalmak” mücadelesiydi.
Sonuç: 2025 Korkusu Bir Tür Değil, Bir Ruh Hali
Bu yıl, korku sinemasının yeniden evrim geçirdiği bir döneme tanıklık ettik. Yönetmenler artık “seyirciyi zıplatmak” yerine “seyirciyi düşündürmek” için korku üretiyor. Korkunun en güçlü hali, artık sessizlikte ve insanda gizli. Klasik formüller yerine semboller, görsel şoklar yerine bilinçaltı detaylar ön planda. Kısacası 2025’in korku sineması, sadece bir eğlence biçimi değil, toplumsal bir ayna haline geldi. Bu yılın filmleri, korkunun asıl yerinin sinema salonu değil, insan zihni olduğunu yeniden hatırlattı.
2025’in En İyi 13 Korku Filmi (IMDb Puanlarıyla Birlikte)
2025 yılı korku türü açısından o kadar bereketli geçti ki, yalnızca bir veya iki filmi öne çıkarmak neredeyse imkânsız hale geldi. Aşağıda yer alan 13 film, hem eleştirmenlerden hem izleyicilerden yüksek notlar aldı. Üstelik her biri farklı bir korku alt türüne ait: kimisi bilim-kurgu korkusuyla geleceği sorguladı, kimisi dini inançlarla psikolojiyi harmanladı, kimisi de klasik slasher geleneğini yeniden yorumladı. IMDb puanlarına göre değil, sinematik etkisine göre yeniden sıraladığımız listeyle 2025’in korku evrenine adım atalım.
1. Frankenstein (IMDb: 7.8)
Yılın en yüksek puanlı korku filmi, klasik bir hikâyenin modern bir yeniden doğuşu oldu. “Frankenstein (2025)” sadece bir yaratığın değil, insanlığın kendi kibirinin de hikâyesiydi. Filmde bilim, vicdan ve yaratma arzusu üçgeninde bir felaket senaryosu izledik. Görsel efektlerin abartısına kaçmadan, atmosferik bir laboratuvar sessizliğiyle seyirciyi rahatsız etmeyi başardı. Bu filmden sonra “Tanrıcılık oynamak” deyimi hiç bu kadar gerçek hissettirmemişti.
2. Sinners (IMDb: 7.6)
Dini korku türü uzun süredir kendini tekrar ediyordu ama “Sinners” bu ezberi bozdu. Günah, kefaret ve inanç arasındaki çizgiyi ustaca bulanıklaştıran film, seyircinin kendi vicdanını hedef aldı. Her sahnede bir rahatsızlık hissi yaratıyor, çünkü karakterlerin günahları bir şekilde bize de ayna tutuyor. Görsel değil, ruhsal bir korku yaratmayı başardı. 2025’in en “sessiz ama güçlü” yapımlarından biri olarak anılacak.
3. Weapons (IMDb: 7.5)
“Weapons” korku sinemasında sosyal eleştirinin nasıl yapılması gerektiğini gösterdi. Film, şiddetin medya tarafından nasıl tüketime dönüştüğünü anlatıyor. Kan yerine ekran parlamaları, çığlık yerine televizyon yankıları izliyoruz. Yönetmen, izleyiciyi hem dehşete hem de utanca sürüklüyor. Çünkü film boyunca şunu düşünüyorsunuz: “Ben olsam izlemeye devam eder miydim?” İşte bu yüzden “Weapons”, sadece korku değil, bir toplumsal deneyim gibi hissettiriyor.
4. Vash Level 2 (IMDb: 7.4)
Cyber-horror olarak adlandırılan alt türün en parlak örneği. Film, sanal gerçeklikte sıkışıp kalmış bir bilinç hikâyesi anlatıyor. İzleyiciye gerçeklik algısını kaybettiren bir atmosfer yaratıyor; karanlık, neon ışıklarıyla sarmalanmış bir kabus gibi. Yönetmen “teknolojinin değil, insanın içindeki virüsün” tehlikeli olduğunu söylüyor. Final sahnesi, Matrix’ten beri gelen en güçlü “varoluşsal korku” anlarından biri olarak hafızalara kazındı.
5. Bring Her Back (IMDb: 7.2)
Psikolojik korku ile doğaüstü unsurları en dengeli biçimde harmanlayan filmlerden biri. Film, kaybettiği kızını geri getirmek isteyen bir annenin saplantısını anlatıyor. Ancak korku, hayaletlerde değil, takıntının kendisinde saklı. Görsel olarak sade, ama duygusal olarak yıpratıcı. Oyunculuklar o kadar gerçek ki, film bittiğinde bile karakterin nefesini ensenizde hissediyorsunuz.
6. The Ugly Stepsister (IMDb: 7.0)
Masallardan korku yaratmak, sinemada en riskli ama en ilgi çekici denemelerden biridir. “The Ugly Stepsister” bu riski alarak peri masallarının arka planındaki psikolojik şiddeti görünür kıldı. Filmde renkler pastel ama duygular karanlık. Görsel olarak bir çocuk kitabını andırsa da, içeriği yetişkin bir kabus kadar sarsıcı. Masalın sonunda prensin kim olduğundan çok, prensesin akıl sağlığı tartışılıyor.
7. Together (IMDb: 6.7)
İki kişilik bir korku. Film, evli bir çiftin ilişkilerindeki sessizliği adeta üçüncü bir karakter gibi kullanıyor. Doğaüstü olaylar bir yana, asıl gerilim iletişimsizlikten doğuyor. Film boyunca sustukça artan bir huzursuzluk hissi var. Son sahnede neyin gerçek, neyin kurgu olduğunu sorgularken aslında kendi ilişkilerimizin de kırılganlığını fark ediyoruz. Minimal, ama etkileyici bir anlatı.
8. Final Destination: Bloodlines (IMDb: 6.7)
Uzun bir aradan sonra geri dönen klasik seri, 2025’te yeni bir form kazandı. Bu kez ölüm sahneleri değil, ölümün kaçınılmazlığı korkuttu. Yönetmen, eski filmlerdeki absürtlüğü bırakıp kaderin bilimsel olasılıklarını sorguladı. Film boyunca izleyici “şans” kavramına kuşkuyla bakmaya başlıyor. Kaderin matematikle birleştiği anlarda, eski serilerin eğlenceli tedirginliği yerini felsefi bir gerilime bırakıyor.
9. 28 Years Later (IMDb: 6.6)
Zombi türü bitti derken “28 Years Later” çıkageldi. Ancak bu film, enfekte olmuş bedenlerden çok, kaybolmuş insanlığın hikâyesine odaklanıyor. Hayatta kalmak ile yaşamak arasındaki farkı sorguluyor. Görsel olarak karanlık, anlatı olarak melankolik. Bir sahnede zombilerden kaçarken, diğerinde karakterin iç dünyasında kayboluyorsunuz. Türü yeniden diriltmek değil, anlamlandırmak amacıyla çekilmiş bir film.
10. Black Phone 2 (IMDb: 6.6)
İlk filmin başarısını aşması zordu ama devam filmi farklı bir rota seçti. “Black Phone 2”, çocukluk travmalarını merkezine alarak gerilimi psikolojik düzleme taşıdı. Korku, eski evlerin gölgelerinde değil, hatırlamak istemediğimiz anılarda. Film, karakterlerin içsel hesaplaşmasını dış dünyanın sessizliğine yansıtıyor. Daha az bağıran ama daha çok düşündüren bir devam filmi.
11. Dangerous Animals (IMDb: 6.4)
Doğa temalı korkular genellikle tahmin edilebilir olur, ama bu film insanı doğadan çok daha tehlikeli bir varlık olarak resmediyor. Hikâye, vahşi hayvan saldırısı gibi başlasa da sonunda doğanın sadece intikam değil, denge peşinde olduğunu fark ediyoruz. İnsanların vahşeti, ormandakilerden çok daha ürkütücü. IMDb puanı düşük olabilir, ama film “korkunun taraf değiştirebileceğini” hatırlattı.
12. Halloween Aftermath (IMDb: 6.4)
Yılların efsane serisi, bu filmle birlikte son kez perdeye taşındı. Fakat “Aftermath”, klasik slasher unsurlarından çok travmanın kalıcılığı üzerine yoğunlaştı. Katil artık bir maskenin ardında değil, insanların hafızasında yaşıyor. Film, geçmişin gölgesinden kurtulmaya çalışan kasaba halkının hikâyesini anlatıyor. Beklenen kadar korkutucu olmasa da duygusal olarak etkileyici bir veda niteliğinde.
13. The Conjuring: Last Rites (IMDb: 6.2)
“Conjuring” evreni yıllardır popülerliğini koruyordu ama bu filmle yolun sonuna geldi. “Last Rites”, eski tarz “şeytan çıkarma” hikâyelerine saygı duruşu niteliğinde. Yenilikçi olmaktan çok nostaljik bir ton taşıyor. Atmosfer güçlü olsa da hikâye tahmin edilebilir. Yine de 2025’te bu türde çekilmiş en iyi sinematografilerden birine sahipti. Seriyi sevenler için tatlı bir veda, yeni izleyiciler için yumuşak bir geçiş filmi sayılabilir.
2025 Filmlerinde Ortak Noktalar
Bu 13 film arasında farklı temalar olsa da ortak birkaç damar dikkat çekiyor. İlki, korkunun artık “dış tehdit” değil “içsel çatışma” haline gelmiş olması. İkincisi, teknolojinin insan üzerindeki etkisi. Neredeyse her filmde ekran, ses veya sanal dünya motifleri var. Üçüncüsü ise sessizlik. 2025’in filmleri bağırmıyor, fısıldıyor - ve bu fısıltılar, izleyicinin kulağında günlerce kalıyor.
Bir de mizahın yokluğundan söz etmek gerek: Bu yılın korkuları ciddi. Yönetmenler, seyircinin güvende hissetmesini istemiyor. Bu yüzden birçok film, son sahnesinde bile kapanmayan bir rahatsızlık hissi bırakıyor. 2025 korku sineması, sadece dehşeti değil, huzursuzluğu da sanatsallaştırdı. Belki de bu yüzden bu yıl korku türü hiç olmadığı kadar “gerçek” hissettirdi.
Korkunun Geleceği: 2025’ten Sonra Ne Olacak?
2025 yılı, korku sinemasının yalnızca bir tür olarak değil, bir düşünce biçimi olarak yeniden tanımlandığı yıl oldu. Korku artık “görsel şok” değil, “duygusal sarsıntı” demek. Yönetmenler, izleyicinin ne kadar korktuğuna değil, korku karşısında nasıl tepki verdiğine odaklanıyor. Bu yön değişimi, 2026 ve sonrasının sinemasına da yön verecek gibi görünüyor.
Yeni dönemde korkunun odağı insanın iç dünyası olacak. Yapay zekâ, dijital benlik, yalnızlık, kimlik krizi gibi modern çağın kaygıları artık korkunun ham maddesi haline geldi. “Vash Level 2” ve “Weapons” gibi yapımlar, teknolojiyle korkunun nasıl iç içe geçtiğini gösterdi. Artık hayaletler değil, algoritmalar peşimizi bırakmıyor. 2026’da bu eğilimin daha da derinleşeceği tahmin ediliyor. Çünkü insan artık kendi yarattığı sistemlerden korkmaya başladı.
Korkunun Toplumsal Dönüşümü
Korku sineması tarih boyunca toplumun ruh halini yansıttı. 1980’lerde nükleer savaş korkusu, 2000’lerde terör ve küreselleşme kaygıları vardı. 2025’in korkusu ise çok daha kişisel: anlam kaybı, yalnızlık ve suçluluk. Bu yüzden bu yılın filmlerinde büyük canavarlar yerine sessiz odalar, boş bakışlar ve içsel çöküşler ön planda. Korkunun artık bir “duygu laboratuvarı” haline geldiğini söylemek yanlış olmaz.
Örneğin “Bring Her Back” gibi filmler, aile bağlarının korku unsuru haline geldiğini gösterdi. Eskiden sevgi kurtarıcıydı, şimdi bazen tehdit. Bu ters yüz ediliş, 2025 sinemasının en büyük başarısıydı. Seyirci artık yalnızca izlemiyor; kendi yaşamındaki korkularla yüzleşiyor. Her film bir aynaya dönüşüyor ve bu aynada kimse kahraman gibi görünmüyor.
“Sinners” da benzer bir şekilde dini temaları ele alırken, kutsal olanın güven vermediği bir atmosfer yaratıyor. Günümüz insanı artık dışarıdaki kötülükten değil, içindeki belirsizlikten korkuyor. Korku türü bu yüzden gerçekliğe hiç olmadığı kadar yakın hale geldi. Artık film bitince ışıklar yandığında bile o rahatsız edici his geçmiyor. Çünkü sinema perdesinde gördüğümüz şey, kendi yansımamız.
Streaming Çağında Korkunun Evrimi
Bir diğer dikkat çekici değişim ise izleme alışkanlıklarıyla ilgili. 2025’te korku filmlerinin büyük kısmı sinemadan çok dijital platformlarda izlendi. Bu durum yönetmenleri de farklı düşünmeye zorladı. Artık filmler, sinema salonunun karanlığına değil, evin sessizliğine göre tasarlanıyor. Bu yüzden uzun planlar, fısıltı düzeyinde diyaloglar ve ani patlamalar yerini yavaş gerilime bıraktı. Evde izlerken bile sessizce irkiliyorsunuz.
Streaming platformları, korkuya bir özgürlük alanı sundu. Artık yapımcılar gişe baskısı olmadan deneysel işler üretebiliyor. “The Ugly Stepsister” gibi estetik olarak sıra dışı filmler bu sayede hayata geçti. Büyük stüdyoların cesaret edemediği temalar, bağımsız yapımlar sayesinde izleyiciye ulaşabiliyor. Bu durum 2026’da daha da belirginleşecek: korku artık dev bütçelerle değil, küçük odalarda yazılan senaryolarla büyüyecek.
Yeni Yönetmen Kuşağı: Korkuya Felsefi Dokunuş
2025’te dikkat çeken bir diğer unsur, genç yönetmenlerin türü bambaşka yönlere taşımasıydı. Artık korku, yalnızca korkutmak için değil, anlam üretmek için kullanılıyor. “Frankenstein”ın yönetmeni bilim etiğini tartışırken, “Weapons” sosyal medyanın insan davranışlarını nasıl şekillendirdiğini anlattı. “Together” ise insan ilişkilerindeki görünmez duvarları korku diline çevirdi. Her biri farklı bir konu anlatsa da hepsi aynı şeyi soruyor: Gerçekten ne bizi korkutuyor?
Bu soruya verilen cevaplar da giderek değişiyor. Eskiden korkunun kaynağı dışarıdaydı - ormanda, karanlıkta, katilin elindeydi. Şimdi ise içeride: evde, kalpte, ekranda. 2025’in genç yönetmenleri bu farkı çok iyi kavradı. Korkunun artık “yaratıcı” değil, “yansıtıcı” bir tür olduğunu kabul ettiler. Bu yüzden 2025’in filmleri bize dünyayı değil, kendimizi gösterdi.
Korku Sinemasında Görsel Estetik Devrimi
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte korku filmlerinin görsel dili de değişti. 2025 yapımlarında CGI yerine pratik efektlerin geri dönüşü dikkat çekti. Çünkü izleyici artık “gerçek gibi görünen” değil, “gerçek hissettiren” sahneleri tercih ediyor. “Dangerous Animals” bu anlamda dikkat çekiciydi; doğa sahneleri dijital değil, gerçek ormanlarda çekildi. Bu doğallık, filmin atmosferine samimiyet kattı. Aynı şekilde “Halloween Aftermath”’in loş ışık tonları, nostaljik korkunun özünü yansıttı.
2026’da daha fazla yönetmen bu yolu izleyecek gibi duruyor. Görsel gösteriş yerine minimalizm, gürültü yerine sessizlik. Çünkü korkunun gücü, artık görünmeyen şeylerde gizli. Seyirciyi çığlık attırmak kolay; ama onu sessizce rahatsız etmek, işte o ustalık gerektiriyor.
Kişisel Deneyim: Sinema Salonunda Sessizlikle Korkmak
2025’in son aylarında “Sinners” filmini sinemada izlediğimde salon tıklım tıklım doluydu. Film ilerledikçe herkesin nefes alış verişi bile yavaşladı. Bir noktada sessizlik o kadar yoğunlaştı ki, sinema salonu sanki canlı bir organizma gibi nefes alıyordu. O anda fark ettim: korku artık bağırarak değil, sessizleşerek anlatılıyor. Film bittiğinde kimse hemen kalkmadı; herkes birkaç saniye boyunca yerinde kaldı, sanki bir dua eder gibi. İşte bu, 2025 korkusunun en saf haliydi - rahatsız edici ama büyüleyici bir sessizlik.
Evde izlediğim “Weapons” filminde de benzer bir deneyim yaşadım. Televizyonun karşısında tek başıma otururken, bir noktada elimdeki kumandayı bile tutmayı unuttum. Çünkü filmdeki gerilim artık ekranın içinde değildi; oturma odasının duvarlarına sinmişti. 2025 korkusunun farkı da tam burada: izleyiciye dokunmuyor, izleyicinin içine yerleşiyor.
Sonuç: 2025 Korkusu Bir Dönüm Noktası
2025 yılı, korku türünün yeniden tanımlandığı bir milat olarak sinema tarihine geçti. Artık korku filmleri sadece eğlence değil, empati aracı. “Frankenstein”, “Sinners”, “Weapons” ve diğerleri bize şunu hatırlattı: korkmak, aslında hâlâ hayatta olduğumuzu hissetmenin en güçlü yoludur. Korku, insana sınırlarını hatırlatır; bazen de o sınırları aşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu.
2025’te korku türü resmen zirve yaptı çünkü bu yıl filmler “canavarları” değil “insanı” anlattı. Ve insanın içindeki karanlık, sinemada her dönemden daha inandırıcıydı. 2026 ve sonrasında bu trendin devam etmesi, korkunun artık sinemanın en zeki, en dürüst türü haline geleceğinin işareti. Çünkü korku, sonunda kendini değil, bizi anlatmayı öğrendi.
