04.11.2025

Kuantum Bilgisayarlar Şifreleri Kırabilir mi?

Kuantum Bilgisayarlar Gerçekten Şifreleri Kırabilir mi?

Bugün internet üzerindeki her veri, görünmez bir matematiksel duvarın arkasında korunuyor. Kredi kartı bilgilerinden devlet arşivlerine, mesajlaşma uygulamalarından kripto para cüzdanlarına kadar her şey, güçlü şifreleme algoritmalarıyla gizleniyor. Ancak bu güvenlik duvarı, klasik bilgisayarların hesaplama sınırlarına dayanıyor. Peki ya bir gün bu sınır ortadan kalkarsa?

İşte tam bu noktada karşımıza kuantum bilgisayarlar çıkıyor. Bilim insanlarının “hesaplama çağını yeniden yazacak” dediği bu makineler, klasik bilgisayarların kullandığı ikili (0 ve 1) sistemin ötesine geçiyor. Kuantum fiziğinin süperpozisyon ve dolanıklık ilkelerini kullanarak, aynı anda çok sayıda işlemi yapabiliyorlar. Bu da onları yalnızca hızlı değil, niteliksel olarak bambaşka bir hesaplama gücüne sahip kılıyor.

Klasik bilgisayarlar bilgiyi bitlerle işler. Her bit, ya 0’dır ya 1. Kuantum bilgisayarlarda ise durum farklıdır: temel bilgi birimi olan qubit (kuantum biti), aynı anda hem 0 hem 1 olabilir. Buna “süperpozisyon” denir. Yani bir kuantum bilgisayar aynı anda yüz binlerce olasılığı değerlendirebilir. Ayrıca qubitler birbirine “dolanıklık” (entanglement) adı verilen kuantum bağıyla bağlandığında, birinde yapılan işlem diğerini anında etkiler. Bu da hesaplama hızını olağanüstü derecede artırır.

Kuantum Bilgisayar Nedir ve Fiyatı Nedir?

Bermuda Şeytan Üçgeni Gerçekten Varlığını Sürdürüyor mu?

Coca-Cola Formülü Gerçekten Sır mı?

Bu gücü sıradan bir örnekle açıklamak gerekirse: Bir klasik bilgisayar, bir şifreyi çözmek için tüm olasılıkları tek tek dener. Bu, devasa sayılar için milyonlarca yıl sürebilir. Oysa bir kuantum bilgisayar, tüm olasılıkları aynı anda değerlendirebilir. Bu yüzden, bugünün en güçlü şifreleme sistemleri bile kuantum bilgisayarların teorik gücü karşısında “zaman” açısından savunmasız kalabilir.

Bugünkü güvenlik sistemleri “kırılması imkânsız” değildir; sadece kırılması çok uzun sürer. Örneğin 2048 bit uzunluğundaki bir RSA anahtarını kırmak klasik bir bilgisayarla milyarlarca yıl alabilir. Yani güvenlik, hesaplama zorluğuna dayanır. Fakat kuantum bilgisayarlar devreye girdiğinde bu sürenin birkaç saate, hatta dakikaya inmesi mümkündür. İşte bu nedenle, siber güvenlik uzmanları “kuantum tehdidi” kavramını giderek daha ciddiye alıyor.

Kuantum hesaplama, bir anlamda güvenlik ile matematiğin dengesini bozan bir güçtür. Çünkü kriptografi, büyük asal sayıların çarpımını bulmanın zorluğuna dayanır. Fakat kuantum algoritmaları bu zorluğu ortadan kaldırabilir. En çok korkulan senaryo, bir gün yeterli sayıda kararlı qubit’e sahip bir kuantum bilgisayarın var olmasıdır. O gün geldiğinde, şu anda “güvenli” kabul ettiğimiz neredeyse tüm dijital şifreler kırılabilir.

Ancak bu tehdit sadece bir felaket senaryosu değildir. Kuantum bilgisayarların şifreleri kırma potansiyeli, aynı zamanda daha güçlü, daha güvenli sistemlerin geliştirilmesine de yol açıyor. Çünkü her yeni teknoloji, kendi karşıt teknolojisini de doğurur. Bugün kuantum algoritmalar tehdit olarak görülüyor; yarın kuantum tabanlı şifreleme sistemleri bu tehdidi ortadan kaldırabilir.

Yine de soru açık: Kuantum bilgisayarlar gerçekten bugünkü şifreleri kırabilir mi? Yoksa bu sadece bilim kurgu filmlerinin abartısı mı? Bu soruya cevap vermek için önce mevcut şifreleme sistemlerinin nasıl çalıştığını ve kuantum fiziğinin bu sistemleri nasıl tehdit ettiğini anlamamız gerekiyor.

Şimdi, modern şifreleme yöntemlerine yakından bakalım: RSA, ECC ve AES gibi sistemler neden “kırılamaz” kabul ediliyor ve kuantum bilgisayarlar bu dengeyi nasıl değiştirebilir?

Modern Şifreleme Yöntemleri Kuantum Tehdidine Ne Kadar Dayanıklı?

RSA, ECC ve AES Nedir?

Modern dijital güvenliğin temelini, üç büyük şifreleme standardı oluşturur: RSA (Rivest–Shamir–Adleman), ECC (Elliptic Curve Cryptography) ve AES (Advanced Encryption Standard). Bu algoritmaların tamamı, matematiksel zorluklara dayanır. Yani sistemin güvenliği, çözülmesi neredeyse imkânsız olan bir problemi çözmeye çalışmaya bağlıdır.

RSA, iki büyük asal sayının çarpımını bulmanın zorluğuna dayanır. Örneğin, 617 × 683 işlemini klasik bir bilgisayar hemen yapabilir, ancak çarpım sonucu olan 421,411 sayısını iki asal sayıya ayırmak çok daha uzun sürer. Bu ayrıştırma işlemi, sayılar büyüdükçe katlanarak zorlaşır. 2048 bit uzunluğundaki bir RSA anahtarını kırmak için klasik bilgisayarların trilyonlarca işlem yapması gerekir.

ECC (Eliptik Eğri Kriptografisi) ise daha modern bir yaklaşımdır. Burada güvenlik, eliptik eğriler üzerindeki denklemlerin çözümünün zorluğuna dayanır. ECC, RSA’ya kıyasla daha küçük anahtar boyutlarında aynı güvenliği sağlayabilir. Bu nedenle mobil cihazlarda, kripto paralarda ve IoT sistemlerinde sıklıkla tercih edilir.

AES (Advanced Encryption Standard) ise simetrik bir şifreleme yöntemidir. Yani hem veriyi şifrelemek hem de çözmek için aynı anahtar kullanılır. AES, “brute force” denilen tüm kombinasyonları deneme yöntemine karşı son derece dayanıklıdır. 256 bitlik bir AES anahtarını kırmak klasik bilgisayarlarla milyarlarca yıl sürecektir.

Tüm bu sistemlerin ortak noktası, klasik bilgisayarların işlem gücüyle orantılı bir güvenlik sağlamalarıdır. Yani kırılmaları teorik olarak mümkündür ama pratikte imkânsız olacak kadar uzun sürer. Kuantum bilgisayarlar ise bu denklemi tamamen değiştiriyor.

Mülksüzleştirme Teorisi Nedir ve Gerçek Olabilir mi?

ChatGPT Gerçekten Kredi Borçlarını Kapatmaya Yardımcı Olabiliyor mu?

ChatGPT Neden Kilitlenir ve Nasıl Kalıcı Olarak Düzeltilir?

Asimetrik ve Simetrik Şifreleme Arasındaki Fark

Asimetrik şifreleme, iki farklı anahtar kullanır: biri şifreleme (açık anahtar), diğeri çözme (özel anahtar) içindir. RSA ve ECC bu gruba girer. Bu yöntemlerin gücü, büyük asal sayıların çarpanlara ayrılmasının veya eliptik eğrilerin çözülmesinin zorluğundan gelir. Ancak kuantum algoritmaları bu matematiksel zorlukları kısa sürede çözebilir.

Simetrik şifreleme ise tek bir anahtar kullanır. Bu tür sistemlerde kuantum bilgisayarların etkisi daha sınırlıdır çünkü temel tehdit, olasılıkları tek tek deneme hızının artmasıyla ilgilidir. Kuantum bilgisayarlar, Grover algoritması sayesinde arama işlemlerini klasik yöntemlere göre yaklaşık √N kat hızlandırabilir. Bu, 256 bitlik bir anahtarın etkin güvenliğini 128 bit seviyesine indirir. Yine de bu, anında kırılacağı anlamına gelmez; sadece daha kısa sürede tahmin edilebilir hale gelir.

Shor Algoritması: Kuantum Bilgisayarların Kabusu

1994 yılında matematikçi Peter Shor, kriptografi dünyasını kökten sarsacak bir algoritma geliştirdi: Shor algoritması. Bu algoritma, büyük sayıların çarpanlarına ayrılmasını klasik yöntemlere kıyasla üstel derecede hızlı yapabiliyor. Yani RSA ve ECC gibi sistemler, yeterli sayıda kararlı qubit’e sahip bir kuantum bilgisayar tarafından teorik olarak dakikalar içinde kırılabilir.

Shor algoritması, “kuantum Fourier dönüşümü” adı verilen bir işlemle sayısal örüntüleri çok hızlı biçimde çözüyor. Bugün kullanılan 2048 bitlik RSA anahtarlarının kırılması klasik bilgisayarlarda milyarlarca yıl alırken, yeterince güçlü bir kuantum bilgisayarla bu süre birkaç saat veya dakikaya inebilir. Henüz bu kadar güçlü bir sistem yok, ancak Google ve IBM gibi şirketler bu hedefe doğru hızla ilerliyor.

Kısacası Shor algoritması, modern asimetrik şifrelemenin “toplu zayıf noktası” olarak kabul ediliyor. Bir gün 1.000.000 qubit seviyesine ulaşan bir kuantum bilgisayar üretilebilirse, internetteki tüm RSA temelli güvenlik sistemleri çöker. Bu durum yalnızca bireyleri değil, finansal sistemleri, devlet ağlarını ve hatta savunma altyapılarını da etkiler.

Grover Algoritması ve Şifre Kısaltma Etkisi

Grover algoritması, Shor kadar yıkıcı olmasa da şifreleme sürelerini dramatik biçimde kısaltabilir. Bu algoritma, bir veritabanındaki doğru anahtarı klasik yöntemlere göre yaklaşık karekök hızında bulabilir. Yani klasik bir bilgisayar 2256 olasılığı denemek zorundayken, kuantum bilgisayar Grover algoritması sayesinde sadece 2128 denemeyle doğru sonucu bulabilir.

Bu, AES gibi simetrik şifreleme sistemlerinin güvenlik seviyesini yarıya indirir. Ancak AES’in doğrudan çökmesi beklenmez; sadece daha büyük anahtar uzunluklarına geçilmesi gerekir. Bu nedenle, birçok güvenlik uzmanı gelecekte AES-512 veya kuantum dirençli alternatiflerin kullanılacağını öngörüyor.

Günümüz Şifrelerinin Zamanla Kırılma İhtimali

Kuantum bilgisayarlar şu anda mevcut şifreleri hemen kıramıyor. Bunun nedeni, yeterli sayıda kararlı qubit (fault-tolerant qubit) üretilememiş olmasıdır. Günümüzde laboratuvar koşullarında çalışan en gelişmiş kuantum bilgisayarlar 1000’in altında qubit barındırıyor. Oysa RSA-2048’i kırmak için milyonlarca qubit gerekiyor.

Yine de bu, güvenli olduğumuz anlamına gelmiyor. Çünkü “Harvest Now, Decrypt Later” adı verilen bir siber strateji giderek yaygınlaşıyor. Bu yöntemde, saldırganlar bugün şifrelenmiş verileri topluyor; çünkü ileride kuantum bilgisayarlar geliştikçe bu verileri çözebilecekler. Yani bugünün güvenli görünen dosyaları, gelecekte açığa çıkabilir. Bu da gizlilik kavramının artık “sonsuz güvenlik” yerine “zamanla sınırlı güvenlik” anlamına geldiğini gösteriyor.

Kuantum çağının ilk adımları atılmış durumda. Şifreleme yöntemleri hâlâ çalışıyor, ancak artık sadece bir zaman meselesi olduğu herkesin farkında. Şimdi bu tehdidin ne kadar yakın olduğunu ve dünyadaki büyük teknoloji devlerinin bu konuda ne yaptığını inceleyelim.

Kuantum Bilgisayarlar Ne Zaman Gerçek Bir Tehdit Haline Gelecek?

Günümüz Kuantum Bilgisayarlarının Durumu

Kuantum bilgisayarlar hâlâ deneysel aşamada olsalar da, son on yılda inanılmaz bir ilerleme kaydedildi. 2019’da Google, “kuantum üstünlüğü” adı verilen eşiği aştığını duyurdu. Bu terim, bir kuantum bilgisayarın klasik bir bilgisayarla makul sürede çözülemeyecek bir problemi çözmesi anlamına geliyor. Google’ın 53 qubit’lik Sycamore işlemcisi, belirli bir rastgele sayı üretme problemini 200 saniyede tamamladı. Aynı işlem, dünyanın en güçlü klasik süper bilgisayarıyla 10 bin yıldan uzun sürebilirdi.

Bu deney, kuantum teknolojisinin pratik potansiyelini göstermesi bakımından tarihi bir dönüm noktasıydı. Ancak henüz bu sistemler “şifre kırma” kapasitesine ulaşmadı. Çünkü mevcut kuantum bilgisayarlar kararsız. Qubit’ler çok hassas; sıcaklık, titreşim ve manyetik alan değişimlerinden kolayca etkileniyor. Bu yüzden hata oranları yüksek ve hesaplamalar kısa süre içinde bozulabiliyor.

Gerçek bir kriptografik tehdit oluşturabilmesi için bir kuantum bilgisayarın milyonlarca kararlı qubit’e sahip olması gerekir. Şu anda bu rakam 1000 civarında. Ancak IBM, Google, D-Wave ve Çinli araştırma merkezleri önümüzdeki 5–10 yıl içinde 1 milyon qubit seviyesine ulaşabileceklerini öngörüyor. Yani bu tehdit artık uzak bir geleceğe değil, yakın ufka ait bir konu haline geldi.

Google, IBM ve Çin’in Yarışı

Kuantum teknolojisinde küresel rekabet adeta bir uzay yarışı gibi ilerliyor. Google, IBM ve Çin Bilim Akademisi bu yarışın başını çekiyor. Google, “Sycamore” adlı kuantum işlemcisini geliştirirken; IBM “Eagle”, “Condor” ve “Heron” kod adlı yeni nesil çiplerini tanıttı. Çin ise “Jiuzhang” adlı kuantum bilgisayarıyla fotonik hesaplama alanında önemli başarılar elde etti.

Bu yarışın yalnızca bilimsel değil, jeopolitik bir yönü de var. Çünkü kuantum teknolojisi, hem siber güvenlik hem de askeri iletişim alanında stratejik bir avantaj sağlayabilir. Bir ülke kuantum üstünlüğünü tam anlamıyla elde ederse, rakip ülkelerin iletişim ağlarını teorik olarak çözebilir. Bu yüzden birçok devlet, kuantum araştırmalarını “ulusal güvenlik projesi” olarak yürütüyor.

ABD Savunma Bakanlığı (DARPA), Avrupa Birliği, Çin ve Rusya bu alanda milyarlarca dolarlık yatırım yapıyor. Türkiye de TÜBİTAK ve üniversite projeleriyle kuantum araştırmalarına adım atmış durumda. Çünkü gelecekte, siber güvenliğin kaderi bu alandaki ilerlemeye bağlı olacak.

“Harvest Now, Decrypt Later” Tehdidi

Kuantum tehdidinin belki de en tehlikeli yönü, bugünün verilerini hedef alması. “Harvest Now, Decrypt Later” (Şimdi Topla, Sonra Çöz) stratejisi, saldırganların şu anda şifreli verileri ele geçirip saklamaları anlamına geliyor. Bu veriler şu anda çözülemez, ama kuantum bilgisayarlar güçlendiğinde kolayca açılabilir. Özellikle devlet belgeleri, sağlık kayıtları, gizli iletişimler ve uzun vadeli gizlilik gerektiren veriler için bu ciddi bir risk oluşturuyor.

Örneğin bugün internette milyonlarca e-posta, mesaj ve kripto para işlemi şifreli olarak saklanıyor. Ancak bu veriler 2030’larda kuantum bilgisayarlar yaygınlaştığında geriye dönük olarak çözülebilir. Bu durum, sadece bireysel gizliliği değil, geçmişteki tüm dijital tarihimizi tehdit eder. Bu nedenle bazı kurumlar şimdiden kuantum dirençli algoritmalara geçiş planları yapıyor.

Bu tehlikeyi daha iyi anlamak için bir örnek düşünelim: Bir saldırgan bugün 1 TB’lık şifreli bir finansal veri arşivini ele geçirse, bunu şu anda çözemez. Ancak 10 yıl sonra kuantum işlemciler olgunlaştığında bu veriler dakikalar içinde açığa çıkabilir. Yani “bugün güvenli olan” yarın tamamen savunmasız hale gelebilir. Bu yüzden verilerin “şifreli ömrü” artık kuantum takvimine göre hesaplanmalı.

Devletler ve Siber Güvenlik Ajanslarının Hazırlıkları

Dünyadaki birçok siber güvenlik kurumu, kuantum tehdidine karşı önlem almaya başladı. ABD Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST), 2016’dan beri Post-Quantum Cryptography (PQC) yani kuantum dirençli şifreleme standartlarını belirlemek için çalışmalar yürütüyor. 2022’de ilk dört algoritma seçildi: CRYSTALS-Kyber, Dilithium, Falcon ve SPHINCS+. Bu algoritmalar, klasik bilgisayarlarda çalışıyor ama kuantum saldırılarına karşı dayanıklı olacak şekilde tasarlandı.

Avrupa Birliği de “Quantum Flagship” projesi kapsamında benzer yatırımlar yapıyor. Çin, kuantum iletişim uyduları üzerinden güvenli veri aktarımı gerçekleştiren ilk ülke oldu. Türkiye’de ise üniversite tabanlı araştırmalar yeni yeni hız kazanıyor. Özellikle TÜBİTAK’ın 2024 sonrası hedefleri arasında kuantum ağ güvenliği sistemleri bulunuyor.

Kısacası dünya, kuantum tehditlerine karşı toplu bir savunma inşa ediyor. Ancak bu geçiş süreci kolay olmayacak. Çünkü tüm finansal sistemleri, devlet ağlarını ve kimlik doğrulama altyapılarını kuantum uyumlu hale getirmek yıllar sürecek.

Kuantum Dirençli Şifreleme (Post-Quantum Cryptography)

Kuantum çağında güvenliği sağlamak için yeni nesil algoritmalar geliştiriliyor. Bunlara topluca Post-Quantum Cryptography (PQC) deniyor. PQC algoritmaları, kuantum bilgisayarların avantajlarından etkilenmeyecek matematiksel temellere dayanıyor. Lattice (örgü tabanlı), hash tabanlı, kod tabanlı ve çok değişkenli polinom tabanlı yöntemler bunlara örnektir.

Örneğin CRYSTALS-Kyber adlı algoritma, vektör uzaylarındaki karmaşık matematiksel ilişkileri temel alır ve Shor algoritmasına karşı dayanıklıdır. Yani bir kuantum bilgisayar, bu şifreyi çözmek için milyonlarca yıl harcamak zorunda kalır. Aynı şekilde SPHINCS+ gibi hash tabanlı sistemler, klasik bilgisayarlarda bile hesaplama açısından son derece zahmetlidir ve kuantum avantajından etkilenmez.

Bugün birçok büyük teknoloji şirketi (Google, Cloudflare, Amazon) bu algoritmaları test etmeye başladı. Çünkü gelecekteki internet protokolleri (örneğin TLS 2.0 veya HTTP/4) doğrudan kuantum dirençli standartlarla çalışacak. Bu da kuantum tehdidini nötralize etmenin en etkili yolu olarak görülüyor.

Ancak bu geçiş tamamlanana kadar, elimizdeki veriler hâlâ risk altında. Bu nedenle uzmanlar, kritik öneme sahip bilgilerin kuantum çağından önce yeniden şifrelenmesini öneriyor. Kuantum güvenliği bir geleceğin değil, bugünün konusu haline geldi.

Şimdi bu dönüşümün nereye evrileceğine, yani “kuantum sonrası güvenlik” döneminin nasıl şekilleneceğine bakalım.

Kuantum Sonrası Güvenlik Dönemi Başlıyor

Post-Kuantum Şifreleme Standartları

Kuantum çağının yaklaşmasıyla birlikte siber güvenlik dünyası “Post-Quantum Cryptography (PQC)” dönemine girdi. Artık amaç, yalnızca bugünkü bilgisayarlara değil, gelecekteki kuantum sistemlerine karşı da dayanıklı algoritmalar geliştirmek. Bu alanda NIST tarafından yürütülen küresel yarış, yeni standartların belirlenmesi açısından tarihî bir öneme sahip.

NIST’in seçtiği dört algoritma — CRYSTALS-Kyber, CRYSTALS-Dilithium, Falcon ve SPHINCS+ — geleceğin internet güvenliğinin temelini oluşturacak. Bu algoritmalar klasik bilgisayarlarda çalışabiliyor, dolayısıyla mevcut sistemlerle uyumlu bir geçiş sağlanabiliyor. Fakat farkları şu: Kuantum bilgisayarların Shor ve Grover algoritmalarına karşı teorik olarak dayanıklılar.

Bu yeni sistemlerin yaygınlaşması, bankacılıktan e-devlet sistemlerine kadar her alanı etkileyecek. Çünkü günümüzde kullanılan RSA, ECC gibi protokoller kuantum saldırılarına açık hale geldiğinde, tüm iletişim altyapısının yeniden inşa edilmesi gerekecek. Bu geçişi geciktirmek, gelecekte zincirleme güvenlik açıklarına yol açabilir.

Büyük teknoloji şirketleri de bu konuda adımlar atıyor. Google, Chrome tarayıcısında kuantum dirençli algoritma testlerini başlattı. Cloudflare ve Amazon Web Services, sunucu tarafında PQC tabanlı TLS el sıkışma protokollerini deniyor. Bu çalışmaların amacı, kuantum çağında internetin güvenli kalmasını sağlamak.

Yapay Zekâ Destekli Şifreleme Yaklaşımları

Kuantum güvenliği sadece matematikle değil, yapay zekâyla da destekleniyor. Gelişmiş makine öğrenmesi algoritmaları, anormal şifre çözme girişimlerini gerçek zamanlı olarak tespit edebiliyor. Bu, saldırıların kuantum tabanlı olsa bile önceden fark edilmesini sağlayabilir.

Yapay zekâ ayrıca şifreleme anahtarlarının dinamik olarak yenilenmesini mümkün kılıyor. Böylece bir sistemdeki anahtar kırılmış olsa bile, algoritma kendini saniyeler içinde yenileyebiliyor. Bu tür “kendini onaran” güvenlik sistemleri, geleceğin en güçlü savunma hattı olabilir. Çünkü kuantum bilgisayarların saldırı hızı kadar savunma sistemlerinin de tepki hızını artırmak gerekecek.

Kuantum Anahtar Dağıtımı (QKD)

Kuantum çağının en umut verici teknolojilerinden biri Kuantum Anahtar Dağıtımı (Quantum Key Distribution – QKD) sistemidir. Bu yöntem, kuantum fiziğinin temel yasalarına dayanarak iki taraf arasında tamamen güvenli bir anahtar paylaşımı sağlar. En önemli özelliği, dinlenmeye çalışıldığında sistemin bunu otomatik olarak fark etmesidir.

QKD’nin arkasındaki prensip oldukça zariftir: Işık parçacıkları (fotonlar) üzerinden gönderilen kuantum anahtarları, ölçüldüklerinde anında durum değiştirir. Yani bir saldırgan anahtarı okumaya çalıştığında, sistem bu müdahaleyi algılar ve anahtarı geçersiz kılar. Bu, teorik olarak mutlak güvenlik anlamına gelir. Çin, bu teknolojiyi “Micius” adlı uydusu aracılığıyla 2017’de başarıyla test etti. Avrupa ve ABD de benzer deneyler yürütüyor.

Bu sistem henüz küresel ölçekte yaygın değil, ancak gelecekte finans ve devletlerarası iletişimde standart hale gelmesi bekleniyor. QKD, veri aktarımını yalnızca kuantumla değil, doğrudan doğa yasalarının kendisiyle koruma altına alıyor. Yani bir anlamda, “doğa kanunlarını hacklemek” artık mümkün olmayacak.

Veri Gizliliğinin Yeni Tanımı

Kuantum çağında veri gizliliği kavramı da değişmek zorunda. Şu anda gizlilik, “bilgiyi şifrelemek” anlamına geliyor. Ancak gelecekte gizlilik, “bilgiyi matematiksel olarak erişilmez kılmak” demek olacak. Bu fark, sadece teknik değil, felsefi bir dönüşümü de temsil ediyor.

Çünkü bir kez kuantum bilgisayarlar devreye girdiğinde, klasik anlamda “şifreleme kırmak” artık işlem gücüyle değil, fizik yasalarıyla sınırlanacak. Bu durum, verinin bir kez ele geçirildikten sonra bile okunamamasını mümkün kılabilir. Yani bilgi güvenliği, yalnızca insan icadı algoritmalara değil, evrenin temel kurallarına dayanacak.

Ancak burada en önemli unsur yine insan faktörü. Kuantum çağı ne kadar gelişmiş olursa olsun, zayıf parolalar, dikkatsiz kullanıcı davranışları ve sosyal mühendislik saldırıları güvenlik zincirinin en zayıf halkası olmaya devam edecek. Yani teknoloji gelişse bile, güvenliğin özü yine bilinçli kullanıcıda yatacak.

Kapanış ve Kişisel Gözlem

Kuantum bilgisayarlar henüz bugünkü şifreleri kırabilecek kadar güçlü değil, ancak saat işliyor. Bilim insanları 2030’ların ortasına kadar “kuantum kırıcı” kapasitede cihazların ortaya çıkabileceğini tahmin ediyor. Bu yüzden siber güvenlik artık sadece teknik bir alan değil, zamanla yarışan küresel bir strateji haline geldi.

Kişisel gözlem: Teknolojiyle uğraşmaya başladığım ilk yıllarda “şifre kırmak” kelimesi bana hacker filmlerini hatırlatırdı. Şimdi ise aynı kavram, fizik laboratuvarlarında test edilen kuantum olasılıklarının konusu. Belki bir gün, tüm güvenlik sistemleri insan zekasının değil, doğanın yasalarının güvencesi altında olacak. O gün geldiğinde, “güvenlik” kelimesinin bile anlamı değişmiş olacak.

Kuantum devrimi kapıda. Şifreleri kırmakla tehdit eden bu yeni çağ, aslında daha güçlü bir gizliliğin de başlangıcı olabilir.

Kuantum Bilgisayarlar Şifreleri Kırabilir mi?

Kuantum Bilgisayarlar Şifreleri Kırabilir mi?
Bu makalenin telif hakkı ve tüm sorumlulukları yazara ait olup, şikayetler için lütfen bizimle iletişime geçiniz.
URL:

Yorumlar

  • Bu makaleye henüz hiç yorum yazılmamış. İlk yorumu yazan siz olabilirsiniz.

Bu yazıya siz de yorum yapabilirsiniz

İnternet sitemizdeki deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanıyoruz. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz. Daha fazla bilgi.